Bu şehir değişmez.

            Bu şehir değişmeyecek.

            Üzgünüm.

            Dedikodu, üçkâğıt, gıybet ve suizanla geçen ömürler ya Erenler’de, ya Ali Mezarlığı’nda ya da Şehri Şirvani’de sona erecekken, kimse o toprağın altına gireceğini hiç düşünmüyor. Maşallah herkes ölümsüz. Çok iyi, has, düzgün, dürüst insanlarla dolu etrafımız, bir tek dedikodusu yapılanlar kötü ve berbat.

            Adam koşarak camiye gidiyor, koşarken de namaz kılarken de camiden çıkarken de aklında her türlü dünya işi ve dalavere var. Öteki vatan-bayrak muhabbetinde, bir diğeri “Türkiye laiktir laik kalacak” havasında, ama ortak yanları aynı: Pis bir dedikodu, alçakça gıybetler ve gayya kuyusundaki sözlerle insanları çekiştiriyorlar.

            “Gazi Osman Paşa Tokat’ta kalıp burada yaşasaydı çavuş olarak kalırdı” sözünü doğrularcasına her gün yeni şeylerle karşılaşıyoruz. Esnaf esnaflığını bilmiyor, amir yerini ve ağırlığını, yurttaşı ne konuşacağını… Hal böyleyken bir de herkesin kendini “dürüstlük abidesi” olarak sunması var ya… Allah’ım affet!

            Kuşlar böcekler, vatan-millet-Sakarya, Sulusokak, Kışla Bağları, Karşıyaka, Kazova, kiraz, erik, şeftali, elma; tamam, güzel, evet…

            Ama bir de böyle bir gerçeğimiz var bizim.

            Düne kadar başka, bugün yaşanan gelişmelere göre bambaşka olan kardeşlerimizin, abilerimizin ve ablalarımızın varlığını gördükçe ağzımız açık kalıyor. Dönekliğin bu kadar normalleştirildiği, çıkarcılığın bu denli meşrulaştırıldığı başka bir dönem oldu mu acaba?

            Ya da dernekçilik, STK’cılık denilince koşa koşa gidilen yerlerde ortaya konulan bir tane başarı gösterin bana. Neyi başardılar bugüne kadar? Tokat için hangi başarı kıstasını yerine getirdiler? Toplan, yemek ye, ezbere bilindik cümlelerle konuş, yemek arasında dedikodu yap, resim çekil, dağıl… Bunların dışında ne var söyler misiniz?

            İstanbul’da en fazla hemşeri derneği Tokatlılara ait. Herkes ayrışmış “baş” olmak istemiş de ondan. Siz kendi içinizden çıkan insanlara hasım gözüyle bakarsanız, sadece “sizden değil” diye ötekileştirir, işinize geldiğinde koşa koşa yanına gidip, işiniz olmadığında da görmezden gelirseniz, sadece patinaj yaparsınız caanım hemşerilerim. Ve sadece kendi egonuzu tatmin uğruna kendinizi inkâr edersiniz. Yapmaya çalıştığınız iş, yalan ve sahte dünyalarınızdaki bir grupluk “Hayırlı Cumalar” mesajı kadar etkili olur, hepsi bu.

            Bu şehir “doğru” kavramını “fayda” üzerinden tanımladığı sürece yerinde saymaya mahkûmdur. Bu şehirde yaşayanlar kişisel çıkarlarını toplumsal doğruların üzerinde gördüğü sürece kaybedecektir. Bu kent, al takke ver külah anlayışıyla birbirinin dedikodusunu yapmaya, muhasebesini tutmaya, başkalarının hayatını, evini, çocuğunu konuşmaya, bindikleri araba modelini yarıştırmaya devam ettiği sürece ziyanda olacaktır. Ezcümle, ikiyüzlü insanların sayıları çoğaldıkça bu şehir belasını bulacaktır.  

            Bir gün hepimiz Sabahattin Ali’nin, “Kimseyle hiçbir konuda yarış halinde değilim. Kimseden akıllı, kimseden güzel, kimseden iyi olma gibi bir iddiam yok. Kimse için ‘en’ değilim. ‘Daha’ değilim. Bu devasa iddiasızlığın bana verdiği özgürlüğün hastasıyım” sözünü içselleştirirsek, belki o gün kurtulmuş oluruz. Ama bugün zarardayız, ziyandayız, beladayız, grinin her tonunda, kapkara siyahın göbeğindeyiz.

Bugün “Kral çıplak” diyeniniz benim; dilerim yarın hepiniz gerçeklerimizin farkına varırız.