Eğitimci-Yazar-Şair Kumrugül Türkmen Akın yazdı.
İnsanın hası, özü sağlam olandır.
Mayası derin, duru bir kaynak gibi…
Canıyla, varlığıyla bütündür.
Kendisiyle bir.
Yeniliğe açık olanın esnekliği,
Kalıplara sıkışmış olanda bulunmaz.
Çünkü kalıp, yerine cuk! diye oturmuştur.
Çizilmiş, yerleştirilmiş; buz kalıbı gibi…
Biraz oynatırsan buzu fırlar yerinden,
Ama kalıp insan öyle değildir,
Kalıbı özüne yapışmıştır adeta.
Bu yapışmışlık nedendir?
Korkudan mı?
Öğrenmeye cesaret edememekten mi?
Yoksa çaba göstermeye üşendiğinden,
Azimli olmayı yadırgadığından mı?
Belki de böyle doğmuş,
Yaşadıkça, yaş aldıkça,
Zamanla böyle olmuştur.
Kalıbını özü, haysiyeti sanmıştır.
İnsan yeryüzüne gönderilen bir mektuptur
Keşfedilmeyi bekleyen sonsuz bir hazine
Öğrenilecek sonsuz bir bilgi
Öğrenmek, anlaşılmak zaman ister,
Emek, gayret, çaba ister.
Peşinden koşarsın, yorulursun,
Bildiklerinle yoğrulursun.
Yeni öğrendiklerini yaşamak için
Kendi özüne yolculuk edersin.
Özünü fark edeceksin her şeyden önce,
Eğrini, doğrunu,
Gücünü, zayıflığını…
Güzelliğini, çirkinliğini de…
Bütünü görmezden gelmeden,
Parçanı göreceksin.
Kendini, bir bütünün yansıması bilerek…
Varlığını, var olduğunu fark edeceksin
Çok özel, özelliklerle donatıldığını,
Özünü, özden olanlarını bulup sarılacaksın.
Çünkü özünü kabul etmek,
Kendini bütünüyle sevmektir aslında.
Böylesi bir ruh sığar mı bir köye?
Dar gelmez mi ona sınırlar?
O, özünü yaşamda arar.
Özünden olanları bekler ve özler.
Ama sizin köyde işler farklıdır.
Sizin köyde, sizin köylü olanlar
Her zaman aynı türküyü söylerler
Aynı şeyi sevip, göğe çıkarır,
Aynı şeyden, topluca nefret ederler.
Benim sizinle aynı köyden olmam için,
Sormadan, sorgulamadan
Aynı doğrulara boyun eğmemiz,
Birilerinin beğendiğini alkışlamamız,
Sevmeyip, yerdiğini
Yerin dibine birlikte gömmemiz gerekir.
Kabul edicilik, kabul görmüşlük
Kabilecilik kıvamında yaşanır sizde.
Hiç sormadan, sorgulamadan,
Akıl nimetini, nimet bilmeden,
Yaşayıp gidilir asırlarca aynı köyde.
Tıpkı büyük bir dairede,
Kenarlarından bir adım şaşmadan
Dönüp duranlar gibi…
Yıllar önce
Bir enstrümantal melodide kaybolmuştum.
İçten, derinden gelen sesler, ezgiler…
Öyle dokunmuştu ki özüme,
Sanki melodi ağlıyordu.
Olması gerekip de
Olmayanlar için ah ediyordu.
Adını sormadan edemedim:
“Doğdukları Yerde Ölenler…”
Sen hâlâ doğduğun yerde,
Kendi köylülerinle
Bağdaş kurmuşken önündekilere
Süregeleni, sorgusuz sürdürenlerdensin.
Biz neden ve niçinleri yoldaş edinmişken
Elbette biz sizin köyün
Yanından bile geçemeyiz
Sizin köyde siz,köylülerinizle yaşayadurun
Dünya köyünde yaşayan, dünyalılar
“İnsanı yaşat ki hayat yaşasın” diyenler…
İnsanlık için yaşayanlar…
Gök kubbeyi çatı,
Yeryüzünü sonsuz bir döşek bilirler.
Dertleri hayat, tasaları insan olanlar…
Onların gözlerindeki anlamlı bakış,
Yaşam gayeleri her daim birdir.
Ve dünya köyünden olanların
İnsanlık için tutturdukları,
Sevda türküleri hiç bitmez.