Bir diğer adı da sessizlik olan sükut, susma sanatının diğer bir adıdır. Sükut sesin ve sözün gizlenişi, saklanışıdır. Altın değeriyle ölçülen sükut gümüş değerindeki söz ile hep yarış halindedir.

Ağızdan çıkamayan, boğazımıza düğüm düğüm sıralanan o söz silsilesi var ya, sükutu zorlayan iblis konumundadır çoğu kez.

Oysa sükut, iç dünyaya sığınıştır. Çıkış yolu arayışıdır.

Nedir sükut? Nedir susmak..? Türk Dil Kurumunca yayınlanan Türkçe sözlük susmak eylemini şöyle tanımlıyor.

. Konuşmasını kesmek veya konuşmaktan kaçınmak.

. Ses veya gürültü yapmamak, tepki göstermemek...

Bu açıklamalar ışığında susmak sesini kesip oturmak da değil elbette.

"Söz büyüğün, susmak küçüğün" derdi büyüklerimiz. Bu çoğu aileler için terbiyeye yönelik bir öneri ve söylemdir. Uygulamada bu sistem yine de geçerliliğini korumalı diye düşünürüm zaman zaman. Toplumsal yaşamda günlük hayatta birçok davranış şekillerinin kırmızı çizgisidir bu söylem bence. Bir gelenek, bir görenek olarak aile içinde gelişip olgunlaşan bu davranış biçiminin olumlu yanları tartışılamaz olurken, kısıtlayıcı, bazı sınırları zorlayıcı yanları da vardır elbette.

Lakin, günümüz artık susmaya müsait biz zaman dilimi yaşatmıyinsanlığa.. "Ağzı olan konuşuyor.." derler ya, Yerli, yersiz, hadli, hadsiz, büyük, küçük, bilen, bilmeyen tüm beşeriyet konuşuyor. Hem de ne konuşma...!

Çocuklar artık susmak değil, karşısındakini susmak zorunda bırakan yapısal özelliklere sahipler.

Modern çağın, bilgi çağı, elektronik çağ olması ve dolayısıyla bir nesili etkisi altına almasıyla teknolojik sistemin çocukları yetişiyartık. Elbette bir güzellik konuşan çocuklarımız, gençlerimiz.

Yerinde konuşan, hakkını savunurken susmayan bir kuşak, bir toplum zaman akışı içerisinde, çağdaş kuramlar dahilinde elbette ses vermelidirler. Bu onların doğal haklarıdır. Zira ülkelerin geleceğini konuşan, tartışan, eleştiren ve susmayan, müsbet ilimlerle donanımlı, paylaşımcı olan toplumlar belirleyecektir. Bu kaçınılmazdır artık.

"İnsanı ele vermeyen, sırlarını saklı tutan bir dost" olarak tanıtır KONFİÇYÜS susmayı.

Amma ve lakin bir başka anlamıyla susmak sesini kesip bir köşede oturmak da hiç değildir. Çoğu kez fırtına önü sessizliğin bir habercisi de olabilir.

Kısacası susmak o kadar zbir sanattır ki, ne elle tutulabilir, ne gözle görülebilir. Hele de yeri gelince susabilmek...

O, ulaşılması güç bir zanaattır ki aklın zaferidir çoğu kez.

Bir bilgeye sormuşlar. "

Akıllı bir insanı nasıl anlarsınız.?" bilge karşılık vermiş " "Konuşmasından."

"Ya hiç konuşmazsa..." demişler.

"O kadar akıllı insan yok ki..." demiş bilge...

Şu bir gerçek; Bulunduğutamda tartışılan, fikir yürütülen konular hakkında bilgisi olmadığında konuşmaya dahil olmayıp dinleyenlerin otamdaki görevleri "Susmak" değil de nedir.?

Şunu da asla unutmayalım susmak bilgelik belirtisi de asla değildir.

Susmak ile sükut ikiz kardeştir. Ama öbür yanda sükut ile vakar da birbiriyle kardeştir. İkisi bir arada meyvenin olgunluk dönemini yaşatırlar ki "haddini bilmek, kavramı yeşerir insanoğlunda o vakit.

Şeyh Sadi Şirazi der ki ; "İki şey insanı çileden çıkarır. Birisi söylenecek yerde konuşamamak, diğeri de susulacak, sükut geçilecek yerde lakırdı etmek."

Dileğim o ki; insanların yersiz, lüzumsuz, incitici, acı verici, bencil, ayrıştırıcı, karalayıcı, küçültücü, onur kırıcı sözlerine son vermesi, sükutun vakarla örtüşerek bir sanata, zanaata dönüşmesi insaniyet adına temennimdir.

Zira çok canlar acıyor, kalpler kırılıyor.

Esen kalın