Dün geçti gitti. Bugün bitti, yarın kim bilir neler olur...

Herkes için bu hayat acı ve tatlı sürprizlere gebe.

Sağlık, gençlik, zaman, dost ... hepsi nimet değil midir ?

Kıymet bilenin ki artıyor.

Bilmeyenin elinden bu nimetler alınıyor.

Ne yaparsak yapalım önce kendimize yakışanı yapalım! Gün geliyher şart değişiyor.

Herkes kendine yakışanı yapar, kendine yakıştırdığı şekilde de yaşar.

Kimi insanlar kendini geliştirmek yerine, insanları istiskal etmeyi, yok yere aşağılayıp test etmeyi tercih ediyor. Başkalarının başarılarını nasıl engellerim, aşağılarım çabası var! Şikayet etmeyelim, her kim ne yaparsa içindeki kişiliğinin ve karakterinin gereğini yapar. Hani meşhur bir söz vardır;

"Tilkiyi ne kadar eğitirseniz eğitin, kümesin önünden geçerken yapması gereken neyse onu yapar."

Herkes kanının hükmünü veriyor...

Şartlar ne olursa olsun, insan kendine yakışanı yapar. Yaşadıkça görüyoruz ki; Makamdan, mevkiden dolayı büyük dağları ben yarattım havasında kendini

beğenmiş, kibrinden geçilmeyen yetkili veya yetkisiz, seçilmiş ya da atanmış kişilerin kendilerine yakışmayan davranışlarına, yaptıklarına şahit oluyoruz. Gecmişte de bunlar vardı.

Kimi Erenler`de, kimi Dokuzdaşlarda...

Hepsi kabir ehli oldu. Kalanlar da sağa sola savruldu. İsimleri unutuldu.

Mahallemizde, yolda, sokakta karşılaştığımız, muhabbet etiğimiz

bu kişilerin zaman içerisinde ne çabuk değiştiklerini de görüyoruz. Yetkili, yetkisiz, seçilmiş ya da atanmış makam, mevkii sahibi olan bu insanların her zaman Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye söylediği "Ey Oğul!" kelimesiyle başlayan nasihat sözlerini okumaları, okuduktan sonra da çerçeveletip odalarına asmaları gerekir diye düşünüyorum. Mal, mülk,

diploma, atanmışlık, seçilmişlik neden insanları bu kadar değiştiriydiye üzülüyorsanız hiç üzülmeyin üzülmeye değmez.

Bunlar için söylenebilecek tek söz vardır:

"Herkes kendine yakışanı yapar." Bırakın kim ne yapıyorsa yapsın, herkes kendine yakışanı yapsın. Bir insana aklına her geleni yapmak yakışıyorsa, insanlara kıymet vermeyip tepeden bakmak yakışıyorsa ve vefasızlık yapmak yakışıyorsa varsın yapsın. Dünü unutmak bu devirde normal olmuş.

Herkes kendine yakışanı yapar diyorum konu kapanıyor.

"Çay kaşığı gibitalığı karıştıran insanların unuttuğu bir şey var,tam durulduğu zaman bir kenara

konulurlar." Sizce de öyle değil mi?

Neden insanlar aynı gömleğin içerisinde durmuyor. Anlaşılan o ki, hangi elbiseyi üzerlerine giyseler de, içlerindeki fare

duygusu her zaman öne çıkabiliyor.

Fare duygusu deyince konuyla ilgili bir hikaye geldi aklıma isterseniz birlikte okuyalım.

Memleketin birinde padişah, vezirlerini toplayıp, Eğitim mi önemli, yoksa cibilliyet mi? diye sormuş. Vezirler bir müddet kendi aralarında istişare ettikten sonra, içlerinden biri çıkıp Tabi ki eğitim padişahım! diye cevap vermiş.

Aldığı bu cevabın ardından padişah, memleketin dört bir yanına tellallarla haber salmış; Ey ahali, duyduk duymadık demeyin! Padişahımız en iyi hayvan eğiticisine elli kese altın verecektir. Bu çağrıyı duyan ülkedeki bütün hayvan eğiticileri, yanlarına hayvanlarını da alarak sarayın kapısına dayanmış. Kimi atıyla, kimi köpeğiyle, kimi ayısıyla...

Bu hayvanların yanı sıra, kedisi ile gelen hayvan terbiyecisini huzuruna çağıran padişah sormuş: Sen bu kediye, tepsiyle servis yapmayı öğretebilir misin?

Adam, Altı aylık süre verin, öğreteyim padişahım. diyerek cevap vermiş.

Destur vermiş padişah. Aradan altı ay geçmiş. Gün bu gündür diyen adam, süsleyip püslediği kediyi kaptığı gibi çıkmış huzuruna padişahın. Zira eğitmiş, öğretmiş, kediyi istediği kıvama getirmiştir artık. Velhasıl, sarayın bütün erkanı toplanmış... Gözler pür dikkat kedi ve terbiyecisinin üzerindeymiş. Padişah hayvan terbiyecisine dönerek Hadi izliyoruz, göster bakalım hünerlerini. demiş. Bu konuşmanın üzerine sahibinden aldığı komutla servis tepsisini kapan kedi, padişahın önüne kadar gelmiş. Tam o sırada padişah cebinden çıkardığı fareyi yere bırakmış. Can havliyle kaçan fareyi gören kedi, tepsi bardak dinler mi? Tepsi bir yana, bardak bir yana, kaldırıp atmış. Kaçan farenin peşinden sağa, sola koşuşturmaya başlamış, ardından da gözden kaybolmuş. Bunu gören padişah vezirlerine doğru dönerek tekrar sormuş: Şimdi cevap verin bakalım, eğitim mi önemli, yoksa cibilliyet mi? Vezirler, boyunlarını bükerek hep bir ağızdan Cibilliyet padişahım diyerek cevap vermişler.

Bu hikayenin ana fikrini anladık ama konumuzla alakası nedir diye soruyorsanız eğer. Elbette, eğitim şart ama, cibilliyet de olmazsa olmaz!..

İşte burada demek lazım ki önüne bir fare düştüğünde, yani eline bir fırsat geçtiğinde çıkarları için kişiliğini, öz değerlerini ve hatta kutsal olan her şeyi satmaktan, harcamaktan, tereddüt etmeyecek, ikiyüzlü, yüksek eğitimli kedilerle Allah`ım bizleri dost ve arkadaş etme.