Alvarlı Efe, “Hazer kıl kırma kalbin kimsenin canını incitme” der. Daha yalın anlatımıyla “kalp kırmaktan çekin, kimsenin canını incitme” dedikten sonra, “Felekde hasılı insan isen bir canı incitme/ Günahkar olma fahr-i alem-i zi-şanı incitme” diye ekler.  Şuradaki inceliğe bakar mısınız? “Günah işleyerek Allah’ı incitme.”

Allah’ı incitmek… İnsanın diliyle söyleyebileceği en ince ‘incitme’ sözü bu. Alvarlı Efe’nin “Vefası var mıdır gör kim sana bu çarh-ı devranın/ Eser yeller yerinde hani ya taht-ı Süleyman’ın/ Yalınız adı kaldı alem-i zahirde Lokman’ın/ Geçer bir lahzada ru’ya misali ömrü insanın” dizeleri ise apayrı bir ışığı barındırıyor. “İncitme” şiiriyle yıllardır ömrümüze bereket katan Alvarlı Efe’ye rahmet olsun. “İncitme” şiirini okumayanlar varsa da mutlaka okusunlar isterim. Çünkü bu dünyaya ait bir manifestodur “İncitme”. İncitmek, incitilmek istemeyenler bulup okusunlar bir zahmet.

“Bu dünyayı bu dünyadan ibaret sayanlar” için çok şey var yazılacak. Ama onların umurunda değil elbette yazılıp çizilecek olanlar. Daha çok para, mal ve mülk için kalp kırmayı, gönül incitmeyi, Allah’ı bile kandırmayı göze alacak kadar nefret dolular.

Oysa dünyada her canlı ölümü tadacak yaşta… İbrahim Tenekeci, “Bu dünyadan bize kalacak olan gözümüzün gördükleri değil, gönlümüzün duyduklarıdır.” der. İnsanın son nefesini verirken bile unutamayacağı olaylar, sözler vardır. Kaç gönül kırgınlığının eseridir onlar bilemezsiniz. Allah’a giderken bile insanlardan aldığınız yaralarla gidersiniz. Zaten insanın insana yaptığını başka hiçbir canlı birbirine yapmazdı değil mi?

Tenekeci’ye kulak verelim:

“Gün gelir, insan gider. Bizden kalacak olan nedir? Geride mal mülk bırakmak isteyenlerle aynı yolu yürüdüğümüz söylenemez. Yükselmek için karanlığa karışanlarla beraber olamayız. Temas ettiği herkesi zehirleyen, dokunduğu her şeyi kirleten insanlara benzeyemeyiz. (…) Haysiyet mübarektir. Onunla oynayamayız. Hukuk, aynı zamanda dostluk anlamına gelir. Mesela bizde ‘sohbet hukuku’ vardır. Süleyman Hayri Bolay, ‘Bizim medeniyetimiz sohbet medeniyetidir’ der. Yani güven vermek, mahremi gizlemek, kusurları örtmek, açıkları kapatmak, vefa göstermek, manevî kardeşliğe sadık kalmak. Her geçen gün bu hukuktan uzaklaşıyoruz sanki. Mesela dertleşmek için psikoloğa gidiliyor. Öncelikle buradan başlamalıyız. İmkân sahibi olmak, insanı daha dikkatli ve rikkatli yapmıyor demek ki.”

“Ben” diye başlayan her sözümden Allah’a sığınarak yazıyorum:

Evet, geride mal mülk bırakmak isteyenlerle aynı yolu yürümüyorum. Yalan, iftira ve gıybetle etiket peşinde koşanlarla aynı mekanlarda bulunmuyorum. “Kazanmak için her şey mubah” diyenlerden uzak duruyorum. Aziz Peygamber’in “'Âmâya veya yol sorana yol göstermen sadakadır. Güçsüz birine yardım etmen, sadakadır. Konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade edivermen sadakadır” sözüne, “Haya imandandır” buyruğuna, “Sade yaşamak, sade hayat sürmek imandandır” telkinine elimden geldiğince uyuyorum. Toplumun gerçeklerini rehber ediniyorum kendime. Yol yoktu, imkan yoktu, destek yoktu; yalnız geldim, yalnız yaşadım, yalnız gidiyorum.

Gazeteciliğimi de siyasetçiliğimi de bu minval üzerinde yaptım, yapıyorum. Hiç kimseden iyi ve üstün değilim. Aile olarak sıradan, basit bir hayatımız var. Allah’ın lütfu bir aile hayatım, bunun yanında kan bağımı taşıyanlardan bazılarıyla imtihanlarım var. Kınamayın, sizin için de hayat yolculuğu henüz bitmedi, nelerle karışılacağınızı bilmiyorsunuz.

Bu yazı bir gönül kırgınlığının (ömür sürdükçe) son da olmayacak bir kırılmışlığın üzerine kaleme alındı. Yazılmasa da olurdu, ama yazdım işte.

Gönüldür kırılır elbet, biz kıranlardan olmayalım.

Biz, yola bakalım…