Tokat’ta1910 yıllarında medrese mezunu imaretçi oğullarından Abdullah Sami Efendi nalbantlık yapardı. O yıllarda hayvan gücünden yararlanıldığı için nalbantlık önemli bir meslekti. Yaz aylarında ilçe, ilçe, köy, köy gezerek hayvanları nallardı. Kış olunca Tokat’ta ki Sulu Sokakta ki hızar hanesinde çalışırdı.

Bir yaz günü Sulusaray da nalbantlık yaparken, al yanaklı, kiraz dudaklı, boylu poslu Pembe kızı görünce aklı başından gider. Pembe kıza âşık olur. Pembe kızı almak ister. Yakın dostu aracılığıyla kıza dünürcü olur. Pembe kız Ali Onbaşı’ya âşıktır. O dönemde köylerde seyyar iş yapanları küçümserler, kız vermezlerdi. Pembe kızda Abdullah Sami Efendiyi istemez.

Pembe kızla, Ali Onbaşı evlenirler. Abdullah’ın da umudu tamamen kesilir. Abdullah Sami Efendi Tokat’a döner. Hatice (Hatıç) adında bir bayanla evlenir. Güzel bir yuva kurmuş, mutlu hayatları vardır.

Pembe ile evlenen Ali Onbaşı askerlik için Çanakkale’ye gider. Ali bir daha geri dönemez, şehit olur. Yıllar sonra Abdullah Sami Efendi nalbantlık için tekrar Sulusaray’a gider. Öğrenir ki Pembe’nin kocası Ali şehit olmuştur. Pembe dul kalmıştır. Abdullah’ın eski günler aklına gelir. Pembe kadını kendisiyle evlenmesi için elinden gelen gayreti sarf eder. Sonunda çaresiz olan Pembe’yi evlenmeye razı eder. Sulusaray’da imam nikâhıyla evlilik gerçekleşir. Pembe, Abdullah’ın Tokat’ta evli olduğunu bilmiyordur. Tokat’ta ki Hatice’nin de Sulusaray’da evli olduğunu bilmiyordur. Abdullah uzun yıllar iki kadını birbirinden haberi olmadan idare ederek geçinir gider.

Hatice (Hatıç) çok sevdiği eşi Abdullah’ın Sulusaray’da evli olduğunu duyunca çılgına döner. Elinden de bir şey gelmez. Durmadan eşini sayıklar, durmadan maniler söyler durur. Bir seferinde;

Viran bağlarda garip bülbül gezer mi?

Felek böyle kara yazı yazar mı?

Yiğit olan sevdiğinden bezer mi?

Varın bahın kumam benden güzel mi?

Annesi kızına;” kızım sen namazda dua okumuyorsun, mani söylüyorsun” der. Hatice büyük bir aşkla sevdiği Abdullah’ı boşar. Ama aklından da Sevdiği Abdullah Sami Efendi’yi silemez. Bir gün bahçede gezinirken yüksek sesle türküler söylerdi. Komşuları;” anam bu kadın sevdasından kafayı oynattı” derler. Hatice tüm öfke ve hırsını türkülere yükler.

O dönemlerde dul kadının tek başına yaşaması zordur. Abdullah’ın aklı hep eski eşindedir. Abdullah Sulu sokakta bulunan evini ve hızar hanesini Hatice’ye verir. Hızar hanede çalışan gariban, ahlaklı düzgün olan işçisi Nuri’yi, Hatice ile evlendirmeye çalışır.  Zorda olsa sonunda Hatice ile Nuri’nin evlenmesini sağlar. Amacı kendini seven eski eşi Hatice’nin (Hatıç ) zorda kalmaması, sıkıntı yaşamamasıdır. Abdullah ömrü boyunca bu aileye göz kulak olur.

Abdullah Sami Efendi siroz hastalığına yakalanır. Tokat devlet hastanesinde yatar. Nuri eski patronunun yaptığı iyiliği unutmaz. Sürekli ziyaretine gider. Abdullah Nuri’ye ;” Hatice’ye söyle bana bir çorba yapsın, kınalı elini de içine batırsın bana getir, içeyim” der. Nuri, Hatice’ye bu isteği söyler. Hatice asla kabul etmez. Günler sonra zorda olsa Hatice’ye isteği kabul ettirir. Hatice, çorba, pehlilli pilav, dolma sarar bir tepsiye koyar Nuri ile gönderir. Buram, buram kokan yemeklerin kokusunu alan Abdullah yiyemeden hakka yürür. Hatice’nin ( Hatıç) yemeğini yiyemez.  Abdullah’ın ölümünü duyan Hatice ( Hatıç) sevdiği eski eşinin üzülür, ağlar. Ne yazık ki ne gecen zaman geri gelir, nede batan güneş...

Değmen benim gamlı yaslı gönlüme,

Ben bir selvi boylu yardan,

Ayrıldım, ayrıldım, ayrıldım oy...

Evvel bağban idim dostun bağında,

Talan vurdu ayva, nardan,

Ayrıldım, ayrıldım, ayrıldım oy...

Garip kaldım şimdi gurbet ellerde,

Ben gönlümü çalan yardan,                                             

Ayrıldım, ayrıldım, ayrıldım oy...

Çok ağladım Mecnun gibi çöllerde,

Ferhat gibi şirin yardan,

Ayrıldım, ayrıldım, ayrıldım oy...

(Bu hikâyede geçen Abdullah Sami Efendi Tokat’ta öğretmenlik yapan Mahmut Has gül’ün dedesidir.)

 

Süleyman Erkan 08-12-2022 Perşembe Bedesdenlioğlu-Tokat