Musa Özdemir yazdı.

Eğer yenilmek bir son olsaydı, yenmek de mutlak zafer demek olsaydı; bugün gönlümüzde yaşattığımız Hz. Hüseyin değil, Yezid olurdu. Ama tarih sadece galipleri değil, vicdan sahiplerini de yazar.

Ve bazı yenilgiler, bütün çağlara sığmayacak kadar onurludur.

Eğer yenilmek bir son olsaydı, yenmek de mutlak zafer demek olsaydı, bugün gönlümüzde yaşattığımız isim Hz. Hüseyin değil, iktidar sarhoşluğuna kapılan Yezid olurdu. Ama tarih, sadece kılıçla kazananların değil; vicdanla direnenlerin hikâyesini yazar. Bazı yenilgiler vardır ki yüzlerce zaferi yutar. Çünkü orada kaybeden beden olur, ama kazanan insanlığın özüdür. Bugün hâlâ Kerbela’yı konuşuyorsak, Hz. Zeynep ve susuz bir çocuğun feryadı hâlâ yürekleri yakıyorsa, bu, Hz. Hüseyin’in kaybettiği bir savaşa rağmen, insanlığın onurunu kazandığı içindir.

Yezid kazandı, ama kazanırken kaybetti. Hüseyin yenildi, ama yenilirken kazandı.

Ve tarih, o günden bugüne, hâlâ aynı soruyu soruyor: “Sen kimin tarafındasın?” Ne acıdır ki çağımızın en büyük yıkımı, insanın kendi vicdanını kaybetmesidir. Artık doğruyu arayan değil, işine geleni savunan çoğaldı. Haklı değil, güçlü konuşuyor. Adalet, çıkarların gölgesinde eziliyor. Menfaat, inancın önüne geçmiş durumda. Ve insanlar, haklının değil, kazananın yanında saf tutuyor.

Çünkü güç, alkış topluyor; hakikat ise yalnız kalıyor.

Ama unutma bir toplumun çürümesi, önce vicdanların susmasıyla başlar. Zulme karşı sessiz kalan, zalimin ortağı olur. Bugün zalimlerin sesi gür çıkıyorsa, suskunların sessizliği yüzündendir. Hz. Hüseyin’in kıyamı bir siyasi mücadele değil, bir ahlak isyanıdır. Bir insanın, bütün bir düzenin karşısında “Hayır!” diyebilme cesaretidir. Ve o “hayır” sözü, bin dört yüz yıldır yankılanıyor her zalim karşısında. Ama biz o sesi duymuyoruz artık. Korkaklığımıza “denge”, suskunluğumuza “akıl”, boyun eğişimize “realite” diyoruz. Oysa bunların hepsi vicdansızlığın makyajı, Hüseyin olmak zor.

Çünkü Hüseyin olmak, yalnız kalmayı göze almak demektir.

Ama unutma: Bir Hüseyin’in sessizliği bile, bin Yezid’in gürültüsünden daha anlamlıdır. Şimdi kendine sor: Haksızlık karşısında nerede duruyorsun? Menfaatin mi yönetiyor seni, yoksa kalbin mi? Yezid’in ordusu kalabalıktı, ama ruh yoktu. Hüseyin yalnızdı, ama hakikatle doluydu. Ve tarih, hep hakikatin tarafını hatırladı. Dün Yezid vardı, bugün de başka kılıklar altında aynı ruh dolaşıyor aramızda.

Ama her çağda bir Hüseyin çıkar ve yine “dur!” der zulme.

Mesele şu: Senin vicdanın, o çağrıyı duyacak kadar diri mi? Yenilmek, bazen insanın en onurlu hâlidir. Çünkü bazı zaferler insanı insanlıktan çıkarır. Ama bazı yenilgiler, insanlığı diriltir.

“Güçlünün değil, haklının yanında olmanın bedeli ağırdır. Ama o bedeli ödeyebilenlerdir, insan kalabilenler.”