Sevgili dostum,

Orta yaş üzeri insanlarla sohbet ettiğimiz zaman şu cümlelere sıkça rastlar oldum: “Çok gençtim, çok hata yapmıştım. Çünkü çok korkmuştum, çok cahildim” gibi sözleri sarf ederler. Onları bir analiz ettiğimizde halen çok hata yaptıklarını, geçmişe takılıp kaldıklarını, hatalarını ısrarla düzeltmediklerini ve hatalarını hep başkalarını suçlamakla örtmeye çalıştıklarını görürüz. Halbuki cehaletten ve hatalardan kurtuluş, onlardan ders çıkararak telafi olacaksa eski hataları telafi etmek, olmayacaksa çıkardığımız dersler ile hayata bakmaktır. Yok illa hatalarını başkalarına yükleyecekler. Buradan bakınca genel vaziyeti bu şekilde görüyorum.

Sevgili dostum,

Yıllardır görmediğimiz insanları sosyal medyada gördüğümüzde, “nasıl olsa karşı karşıya değiliz” diyerek hakaret eden, suçlayan, yıllar önceki diyaloglarımız ile bizleri suçlayan, kendi hatalarını gençliğine veren, cahilliği ile ilişkilendiren insanları sosyal medyadan hemen siliyorum. Daha da muhatap olmuyorum. Çünkü bu tutum içinde olan insanlarla iletişime devam edersek, gene hep suçlanan olacağız. Bu kısır döngü devam edecek. En köklü çözüm bir daha muhatap olmamak. Zaten artık bir araya gelmek olasılık dahilinde değil. En kolay yol bu ya. Yani suçlamak. “Ben de hata yaptım” diyemeyen insan ile iletişim olur mu?

Sevgili dostum,

Televizyonu açıyorsun bir dizi. Diziye dikkat kesildiğinde yaşlı kahraman “ çok gençtim, hata yaptım, çok korktum. Seni o yüzden terk ettim, anneni o yüzden terk ettim. Annen seninle görüşmemi istemedi” diyor. Yıllar sonra annesinin ölümü ile kızı ile yüzleşmek isteyerek hatasını telafi etmeye bakıyor.   Dizilerde hayattan alındığına göre, insanlar hatalarını hep gençliklerine yükleme derdindeler. Gençliklerinde tanıştıkları insanlar, anne ve babalar, gençlikteki öğretmenler, genç yaşta evlendiyse eşler, hep hatalarının kaynakları.  İnsanlarda genelde en kolay işi seçiyorlar. Yani düşünmeden suçlamak. Bunu daha önce de sana anlatmıştım aslında. Son zamanlarda bu sözleri çok duymak bir mektup daha yazmamı gerektirdi.

Sevgili dostum,

Yaşlılara baktığımızda onlarda gençlerin kendi tecrübelerinden faydalanmadığını söylüyorlar. Yaşlarından dolayı en iyiyi kendilerinin bildiğini iddia ediyorlar. Halbuki yaşlanmak doğal bir şey. Yaşamı boyunca kitap okumayan, çevresindeki olaylardan ders çıkaramayan insan yaşlansa da genç kalır ve hatalarında ısrar eder. 100 yaşına gelip de hatalarında yüzen insanda var 10 yaşında bilge olup sorumlulukları alıp, ayakları üzerinde durarak insanlara güzel örnek olanda. Burada amaç yaşlıları yargılamak veya yermek değil, onları bir hayatlarına bakmaları konusunda hatırlatmada bulunmak.

Sevgili dostum,

Bizde yaşlı sayılırız. Bilmem faydalı bir hayatımız oldu mu? Buna bizler değil bizi tanıyanlar karar versin. “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır” demiş büyük insan. Faydalı olup olmadığımıza da hayatımızda olan insanlar karar versin. Bizlerinde ya tek başına, ya başkalarının teşviki ile hatalarımız olmuştur ama bu hatalarımızla yüzleşerek daha hata yamamaya gayret ediyoruz. “illa da bizim dediğimiz doğru” demiyoruz eskisi kadar sıklık ile.  Bu da bizim için aşama hatalarımızdan arınma değil mi? Başkalarını da eskisi gibi suçlamıyoruz ve ayıplamıyor, hatalı davranışlarını gördüğümüzde uyarıp kendi hallerine bırakıyoruz.

Sevgili dostum,

Canı sıkıldıkça suçlayacak adam arayan insan hayatta hep canı sıkılacaktır. Bu can sıkıntısı da genellikle başkalarını suçlamaktan olacaktır. Çünkü suçlamak suçlanmaktan, değersizlik duygusundan doğar çoğu zaman. İnsanlar kendini değerli hissettikleri zamanlarda genelde kimseyi suçlamazlar. Arkadaşlardan ayrılanlar genelde daha önceki arkadaşlıklarındaki arkadaşlarını suçlamaya başlarlar.

Sevgili dostum,

“Ben çok gençtim, cahildim” diyerek geçmişi ve geçmişte tanıdığımız insanları suçlamak fayda etmiyor. Hatalarımızı görerek, daha  hata  yapmamak için gayret etmek,  geçmişte bizi anlamayan insanlar ile  çok mecbur kalmadıkça muhatap olmamak gerekir. Kimseye zorla faydalı da zararlı da olamayız çünkü.

Sevgili dostum,

İnsan hataları ve sevapları ile doğruları ile insandır. “İnsanlar üzülmesin diye hatalarını söylememek de bizim hatamızdır” Bunu hata işlendiği zaman söyleyemeyen insanın aradan seneler geçtikten sonra söylemesi ve  muhatabını suçlamasının faydası yok.

Sevgili dostum,

Okumak konusunda gevşek davranıp,  yıllar sonra pişman olduğunda” okumak için ortam yoktu, babam kitap okumama, okul okumama izin vermezdi” diye anne ve babayı suçlamak da ne yazık ki hoş olmayan şeyler. Çünkü okumanın mekanı, zamanı ve yeri yok. Ben okumaya karar verince okudukça okudum. Kütüphanesi bile olmayan bir yerde yaşadığımız halde.  Halen orada kütüphane yok ama okumak için çaba harcayan çok genç var. Takdirle izliyorum onları. Bana çocukluğumu ve gençliğimi hatırlatıyorlar çünkü. Okumaya engel yok. 50 sene önce de yoktu. 50 sene sonra da imkanlar daha güzel olacak okumak konusunda. Memleketin her yanına güzel kütüphaneler yapılıyor çünkü.

Sevgili dostum,

“Çok gençtim, çok azimliydim. Hatalarımda çoktu. Gayretimde çoktu. Bana zararlı, boş konuşan insanlardan uzak kalıp, faydalı olan ve beni motive eden insanlardan faydalandığımda da başarı bizimle oldu. İnsanların davranışlarına değil, bana ne kattıklarına, değer verip vermediklerine baktım ve değer verene değer verince anladım ki, insanın değer vereni de hor göreni de kendisi. İnsanların ufak tefek hatalarına da fazla takılmadım. İnsan başkalarında aramasın değer vermeyi de hor görmeyi de.

Sevgili dostum,

Uzun aradan sonra sana mektup yazmak bana güzel ve faydalı geldi. Uzun bir aradan sonra seni görmek ve kucaklamak gibi geldi. O kadar da sıcakmış mektup yazmak yani.