Hz. İbrahim, sofrası hiçbir ayrım yapmadan herkese açık, cömertliği ile meşhur bir peygambermiş. Hz. İbrahim, Halil İbrahim diye de anılır. Günlerden bir gün, Halil İbrahim sofrasına bir mecusi (ateşe tapan) konuk olmuş. Ancak hoş olmayan bir tavrı nedeniyle Hz. İbrahim tepki göstermiş. Bunun üzerine mecusi sofrayı terk etmiş. Akabinde, Hz. İbrahim'in kalbi TANRI nidasıyla ürpermiş: "Ya İbrahim, sen ne yaptın öyle? 70 yıldır rızkını verdiğim kuluma sen bir öğün aş veremedin mi?" Hz. İbrahim hemen ardından koşup yetiştiği mecusiden af dileyip sofrasına geri getirmiş. Ve mecusi, bir peygamberin kendisinden af dilemesinden etkilenerek  müslüman olmuş.

Kıssadan hisse: Bu dünyada herkes için bir rızık var. Yeter ki hakça bir paylaşım olsun. Kimse kimsenin hakkını yemesin. 

Bu kıssanın günümüzde bir yansıması da oldu.

14 MAYIS seçimlerde 13. CUMHURBAŞKANI adayı olan Kemal KILIÇDAROĞLU, Millet İttifakı'nı genişletirken ve yönetim ilkesini ortaya koyarken şöyle dedi: "Bu sofrada herkese yer var. Bu sofra Halil İbrahim sofrasıdır. Bu sofrada herkes hakkını alacak."

Bu kıssa gibi yüzyıllardır sözlü halk kültürüne mal olmuş bir deyim daha var: "Halil İbrahim bereketi."

Bu deyimin de çıkış hikayesi şöyle: Geçmiş zaman içinde bir köyde iki kardeş yaşıyor. Büyüğün adı: İbrahim, küçüğün adı: Halil. Babadan kalma 40 dönümlük bir tarla, 5-10 dönümlük bağ-bahçe ve ihtiyaç kadar ahır ve kümes hayvanı ile geçinip gidiyorlar. Büyük tarlaya genelde buğday ekiyorlar. Yılın birinde yine hasat harman ile çıkan ürünü iki eşit yığın yapmışlar, ürün ambarlarına taşınacak. İbrahim kardeşine demiş ki, "haydi git çuvalları getir." Halil gidince İbrahim düşünmüş, -Ben evliyim, ne de olsa kurulu bir düzenim var. Halil de benim gibi ev bark sahibi olmalı.- deyip kendi yığınından bir miktar alıp kardeşinin yığınına eklemiş. Halil çuvalları getirince 4 çuval doldurup kağnıyla götürmüş. İbrahim gidince Halil düşünmüş. -Ben bekarım, ağabeyim evli, çocuğu da var.- deyip kendi yığınından bir miktarını İbrahim'in yığınına eklemiş. Bu iş böylece sürüp gitmiş. İkisinin de ambarları dolup taşmış. Harman değil bitmek, eksilmemiş bile.

Bu mucize karşısında İbrahim, -Halil git Muhtar'a haber ver, harman eksiği olan gelsin.- Muhtar köye haber salmış, ihtiyacı olan gelip götürmüş, harman yine bitmemiş. Muhtar komşu iki köye de haber etmiş, kağnılarla gelip taşımışlar. Nihayet üç günün sonunda harman bitmiş. Muhtar ve ihtiyar heyeti köy odasında toplanmış. Muhtar, bu mucizenin adını ne koyalım? diye sormuş, kabul gören bir cevap çıkmamış. Odanın bir köşesinde sessizce oturan köyün yaşlı bilgesine yönelen muhtar -Sen söyle Pir'im. demiş. Yaşlı bilge: -Bunun adı belli. -Nasıl yani? Bunun adı: "Halil İbrahim bereketi."