E. Tarım İl Müdürü Yaşar Kavak yazdı: “Bize düşen görev bellidir: Suya hürmet etmek, toprağa sahip çıkmak ve buğdayı stratejik bir değer olarak görmektedir.”
Su hayattır. Onsuz ne insan yaşayabilir ne de bir medeniyet ayakta kalabilir.
Su, dünyanın damarlarında dolaşan kandır. Bugün dünyada en büyük kavgalar petrol için değil, su için veriliyor. Su kaynaklarını doğru yönetemeyen toplumların geleceği kuraklığa, açlığa ve göçe mahkûmdur.
Toprak anadır; bağrında canı saklar, doğurur, büyütür ve insana rızık olur.
Buğday ise gıdanın temel direği, insanlık tarihinin ortak ekmeği ve sofralarımızın bereket kaynağıdır.
İşte bu üçlü; su, toprak ve buğday, insanlığın varlığını ayakta tutan temel sacayaklarıdır.
Ama artık bu üçlüye dördüncü bir unsur daha eklenmeli: Et-Süt.
Süt… Saflığın, bereketin ve sağlıklı nesillerin sembolü. Çocukların ilk gıdası olan süt, insanlığın geleceğini ayakta tutacak en önemli besin kaynaklarından biridir. Hayvancılık gelişmeden, süt üretimi desteklenmeden dengeli ve sağlıklı bir toplumdan söz edemeyiz.
Et... Hayvancılık, özellikle kırsal bölgelerde çiftçinin en önemli geçim kaynağıdır. Et üretimi sayesinde köyden kente göç azalır, kırsal yaşam canlı kalır.
Türkiye’de kırmızı et üretimi son yıllarda talebi karşılamakta zorlanıyor. Bu nedenle zaman zaman ithalat gündeme geliyor.
Küçükbaş hayvancılık (koyun-keçi) et üretiminde önemli bir potansiyele sahiptir.
Geleceğin dörtlüsü işte bu: Su, Toprak, Buğday ve Et-Süt. Eğer bu dörtlüyü koruyabilir, doğru yönetebilirsek Türkiye’nin geleceği güvence altına alınır. Ama birini bile kaybedersek, yarınlarımızı tehlikeye atarız.
Unutmayalım, altın ve petrol olmadan yaşanabilir ama su, toprak, buğday ve süt olmadan insanlık yaşayamaz. Bunlardan biri zarar görürse diğerleri de bundan etkilenir. Zincirin bir halkası koptuğunda bütün denge altüst olur.
Rabbimiz bu dengeyi kusursuz bir şekilde kurmuş, bizlere de emanet etmiştir. Ancak bugün bu emanete hakkıyla sahip çıkabiliyor muyuz?
Kur’an-ı Kerim’de Rum Sûresi 41. ayette şöyle buyruluyor:
“İnsanların işledikleri kötülükler yüzünden karada ve denizde karışıklık ortaya çıktı, düzen bozuldu. Böylece Allah, belki doğru yola dönerler diye, yaptıklarından bir kısmının kötü sonuçlarını onlara tattırıyor."
Ne yazık ki bu uyarıya rağmen insanoğlu emaneti hoyratça kullanıyor. İsraf ediyor, kaynakları tüketiyor ve geleceği tehlikeye atıyor. Küresel iklim değişikliği, bilinçsiz su tüketimi, toprak erozyonu ve tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı bu dörtlünün her bir köşesini sarsıyor. Dünyada her yıl milyonlarca hektar verimli tarım toprağı yok olurken, başta bu unsurları korumak ve stratejik ürünlerde doğru üretim planlamasına gitmek zorundayız. Çiftçimizi bilinçlendirmek, modern sulama tekniklerini yaygınlaştırmak, israfı önlemek ve gıda güvenliğini garanti altına almak artık ertelenemez bir görevdir.
Çünkü gerçek çok açık:
Su olmadan toprak işlemez.
Toprak olmadan buğday yetişmez.
Buğday olmadan ekmek olmaz.
Ekmek olmadan hayat olmaz.
Kur’an’da Nahl Sûresi 18. ayette şu hatırlatma yapılır:
“Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, onları asla sayamazsınız. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.”
Bize düşen görev ise bellidir: Suya hürmet etmek, toprağa sahip çıkmak ve buğdayı stratejik bir değer olarak görmektedir.
Çünkü geleceğimiz, çocuklarımızın yarınları ve sofralarımızın bereketi bu dörtlünün içinde gizlidir.