Sevgili dostum,

Hiç kimse annesinden şampiyon, alim veya konuşan, yürüyen insan olarak doğmuyor. Bunları belki er veya geç, bazen doğal olarak, bazen de azimle isteyerek, çabalayarak elde ediyor. Yani hayatta  ağlamak ve gülmek hariç her şeyi  yaşayarak tecrübe ederek  öğreniyoruz:. Hayatta herkesi tercihi neyse hayatında ona verdiği imkan o oranda oluyor. .Öğrenmek istemeyene öğretmek zor oluyor ama imkansız da değil.

          Sevgili dostum,

          “okumak” bizim tercihimiz değil. “Oku”  emrini anlayan ve bunu hayata geçirmek için çabalayanlar için bir ibadet ve bence dindarlık vesilesi. İlk emrin “Oku”   olması ve bundan sonra 3 sene emir gelmemiş olması peygamberin bu konu üzerine düşünmesi ve hayatı daha iyi öğrenmesi ve olgunlaşması için bir süre vermiş olduğunu gösterir ki, “okumayı öğrenen insan” da okumayı öğrendikten üç beş sene sonra artık okuduklarını anlama ve anlatmaya hazır hale gelmektedir ki, bu da okuduklarını  öğrendiklerini başkalarına da anlatması için.  O halde bizde anlatalım. Ya konuşarak ya da “ KİTAP HEDİYE EDEREK”    

         Sevgili dostum,

         “Oku” emri o kadar güzel emirdir ki. Gerçekten herkes “oku” masa da okuyor görünmeyi sever. Yani kitaba ara vermek istemez ama kendine kitap hediye edilmesinden hoşlanırlar. Ya da şöyle diyelim. Yabancı tanımadığı yazarın kitabını alıp okur da akraba ya da komşu dost yazar olunca ondan hediye bekler. Bu bir gelenek haline gelmiş toplumumuzda. Bu davranış Din gibi benimsenmiş ama cimri olmak da dine aykırı. Akraban bile olsa bakkaldan hediye ekmek beklemiyor ama yazardan bekliyor. Aynı yazar mal mülk sahibi olmadığı zamanda suçlanıyor. Bunu düşünmez işte insan. Çünkü geniş düşünmek okumak ile oluyor. Okuduktan sonra okuduğunu anlamak ve harmanlamak ne için yazıldığını anlamak da ayrı bir çaba gerektiriyor.

        Sevgili dostum,

        Böyle düşünseler de,  başkalarına kitap hediye edenleri de af edersin enayi olarak görüyor  bu insanlar. Ama senin ve benim “başkalarını memnun etme”  veya  “el alem ne der”  kaygımız olmadığından kitap hediye edenlere bizim sevgimiz sonsuz. Çünkü onların en güzel ibadeti yaptığından eminiz.    “Oku” emrini şiddetle emreden ve bunu da sık sık tekrarlayan Rabbimiz okumaya teşvik edeni sevmez mi? Hediye edilen bir kitabı okuyup faydalananın  değerini bilmez ve  kitap hediye edeniz sevmez mi? Başkaları ne derse desin “Oku” emri ile başlayan kitabın anlaşılması için  kitap hediye edenler kahramanlardır. İsteyen buna bencillik desin. İsteyen yazan kendini çok övmüş desin. Abes bulsun.

          Sevgili dostum,

          İnanmak önemli. Kitabın fayda sağlayacağına inanmakta önemli. Kitabı yazanın o kitabı insanlara faydalı olacağına inanarak yazmasına inanmak da önemli.  Bunu kavramak için akıl sahibi olmak da önemli. Kavrayamayana bir şey diyemeyiz. Tek faydalı olan insanın kendine gıda sağlayanlar olduğuna inanan ve sadece gıda sağlayan insanları sevmeleri de bizi düşündürdüğü için önemli. İnsanın seviyesi sahip olduğu mal ile mülk ile veya mevki makamla değil, hayata niçin geldiğini anlaması ve O’nun için yaşaması da önemli. Bu önemi anlayanlara selam olsun.

         Sevgili dostum,

          Okuruna faydalı olacağına inanarak kitap hediye eden gazetelere,  mülkü amirlere sevgi ve saygımız da sonsuz. Ama bunu yaparken de adaleti göz önüne alarak okumayı gerçekten sevene vermek lazım. Yoksa  “amir bana kitap hediye etti” diye övünecek ama kitabı okumayıp bir kenara atacak olanlara hediye etmek de faydasız değil mi? Bizde hediye ettiğimiz kitapların okunmadığını görerek üzülüyoruz çoğu zaman. O yüzden sadece okuyacak olanlara hediye edelim sana.  Saklarsak belki okuyan çıkar veririz. Biz ne kadar hediye etsek de muhatabımız okumak istemezse ha kitabı hediye etmişin ha çöpe atmışın e fark eder? Çok kişiye hediye ederken kitabı bunu da söylerim. “Yok okuyacağız “ derler ama geri dönüş olmaz. Ama biz hediye etmiş olarak görevimizi yapıyoruz isteyen “okudum” der okumaz, isteyen alay eder, isteyen deli gözü ile bakar. Bakan ne görürse artık. Ne gördükleri bizim sorunumuz olmamalı aslında. Ama biz gelmiş bu mektupta kafa yoruyoruz. Kafaya bak de mi ?

           Sevgili dostum,

           Bazen imkanı olanlara topluca kitap hediye etmesini söylüyorum ama “ kaynak yok” diyorlar. Yani para yok. En büyük bahane de bu. Tabii ki kimse inanmıyor. Yemeye içmeye ve eğlenmeye trilyonlar harcayanlar konu kitaba gelince  “ para yok” derler. Toplum bu konuda utanacak yerde bunu da gülerek eğlenerek anlatırlar. Gençler okuyup gelişmeyince de gene gençleri suçlarlar. Bu sözleri duymaktan sıkıldık. “.Galiba kitap hediye etmek her kişinin değil,  “oku” emrini gerçek anlayan er kişinin işi ki. Her kişiye bunun önemini anlatamıyoruz. Sen er gibi kişisin bunun önemini anlayarak kendine aldığın her kitaptan bana da almandan anlıyorum.

          Sevgili dostum,

          Kitap hediye ettiğimiz gibi kitaplıklara da kitap hediye etmemiz dostluklarımızı pekiştiriyor. Okuduğumuz kitapları ve uygun olduğu için iki veya üç tane aldığımız kitapları kütüphanelere bağışlamak ve insanların okuduğunu hissederek mutlu olduğumuz şeylerin başında geliyor.           

            Değerli dostum,

            Ömür boyu kitap biriktirip de bunları ömürlerinin sonunca çocukları olmadığından dolayı veya çocuklarının bunlara sahip çıkamadığından dolayı bunları Üniversite veya okuyucusu çok olan kütüphanelere bağışlamak isteyen ve bunu yapan insanları da hep kutsal insanlar olarak görmüşümdür. Çünkü bunlar gerçek manada “oku” emrini doğru anlamış ve uygulamışlardır.

          Sevgili dostum,

 Kendine muhalefet edenlere kulak asmayarak yetkisi ve gücü oranında halkın faydalanacağı kütüphaneler kuran ve bunları da gelecek nesillere faydalı olacağına inanarak miras bırakanlar ise gerçekten alkışı hak eden insanlardır. İmkanı olup da tek kitap hediye etmeyenler ve akraba ve komşularından yazar çıkıp ta onun kitabını satın almamak için alay edenlere nazaran böyle halkın okuması için canla başla çalışanları tarih mutlaka analiz edecek  “ oku “ emrine sıkı bağlananlar ile alay ettikleri gibi tarihte onlarla alay edecektir. Okuyan, okutan ve destekleyenler ile kütüphane kuranlara ne mutlu. Böyle insanlara her zaman duacıyız:

        Canım dostum,

        Dinimizi, milletimizi ve tarihimizi iyi anlayarak hayatta neden varız bunun   anlamını da  iyi kavrayarak  “ ben … ben illa da ben” demeden  “bende var ama yazanı okuyanı destekleyelim de   onlarda kazansın ve hep beraber mutlu olalım” diye düşünerek  yaşayanlara ne mutlu. Çok çalıştığını söyleyen ve kitap alacak zamanı olmadığını söyleyenler ne kadar boşa çalıştıklarını anladıkları zaman iş işten ne kadar da geçmiş olacak. Annelerinin fikirlerini aşamayan ve bir adım ileri gidemeyen mal ve mülk ile mevki makamları büyüdüklerini zannedenleri değil, kitap hediye edenleri tarih unutmayacak mutlaka. Ben, bana çocukluğumda kitap hediye edenleri 40 seneden beri unutmadığım ve unutmayacağım gibi. İmkanı olup da bizlere kitap hediye etmeyenleri ve  okumamız ve yazmamızla  alay edenleri  unutmadığım gibi…Ve  her  halde beni  destekleyen ve  gerçek manada  dost olan seni de unutmadığım gibi…”Gerçek dost, kendine faydalı olan kitaplar hediye eden dosttur” bu sözüm de tarihe geçsin artık.

         Sevgili dostum,

          Kitap deyince coştukça coşup çağlayasım geliyor. Dünyanın en zengini olasım bunu da  gençlere  çocuklara  köylerde kitap bulamayanlara   kitap hediye ederek bereketlendiresim geliyor. ”Oku”  diye emreden Yaratan da bu samimi isteği duyuyor ve görüyor.

        Sevgili dostum,

        Her fırsatta alarak ce çok severek okuduğum ve okul konuşmalarında hediye ettiği Mümin Sekman ”ın “Her Şey Seninle Başlar” kitabında dediği gibi her şey bizde başlıyor ev bitiyor. Her şeye para bulup da ,sadece kitaplar hediye  etmek  söz konusu olunca “kaynak yok “deyip, ardından da  “kitap okumayı çok severim” diyerek  kitap okuduğunu anlatanların samimiyetini   de  zamana  ve tarihe bırakıyorum. Tarih yazsın onları da seni de beni de. O doğrusunu yazar çünkü.

         Muhabbetle kucaklıyorum.