Dün bayanlar arasında evde yapılan kına gecesinde gönlümüzce coştuk eğlendik. Günlerdir süren koşuşturmaca nihayet bu gün bitecek. Düğünün başlamasına birkaç saat kaldı. Hanımların kuaför ve kıyafet telaşı, gelin kızımızın nazlı hali, uzaktan gelip yatılı kalan misafirleri eksiksiz ağırlama çabaları derken, kazasız belasız düğün akşamına vardık çok şükür.

Bezenmemiz bittikten sonra salonunda misafirleri karşılamak için ailece hazır bulunduk. Sıranın başında üç yıl önce görme yetisini kaybeden babam, yanında ben, benim yanımda son eşi, onun yanında da babamın ilk eşinden olan büyük ağabeyim olmak üzere dizildik. Sahnede çalan hafif müzik eşliğinde gelen davetlilerimizi en sevimli halimizle karşılamaya başladık. Bir yanlış yapıp yine bizi rezil edecek diye korkuyor, gözümü ondan ayırmıyordum.

Tipine bakmadan kadınlara olan düşkünlüğü ile beni her zaman kızdıran babam, yaşlanmış olmasına ve gözlerinin görmemesine rağmen, hanımlara kur yapmaktan geri durmadı. On kez nişanlanmış, dört kez evlenmiş, her birinden de birkaç çocuğu olmuş. Tamı tamına on dört kardeşiz. En büyük ablamla, küçük analık aynı yaştalar. Boşanıp giden eski üç eşi de çocuklarının hatırı için düğüne gelmişlerdi. Ben de komiklik olsun diye, en başa annemi ve yanına da diğer ikisi olmak üzere aynı masaya oturttum. Bir birinden kıymetli olan hanımlar itiraz etmeyip, sohbete dalmışlardı bile, göz ucuyla baktığımda galiba üç bitaraftan babamı çekiştiriyor, ya da küçük hanımı kıskanıp ona kara çalıyorlardır diye düşündüm.

- Mutluluklar dilerim Mustafa emi.

- Sağ ol hoş geldin kimsin?

- Sesimden tanımadın mı? Ahmet’in oğlu Ömer’im.

- Buyur.

- Hayırlı olsun Mustafa amca.

- Sağ ol gel öpeyim kimsin sen?

- Muhtarın kızı Emine’yim.

- Sen hoş geldin buyur benim masama yakın otur.

- Hayırlı olsun Mustafa emi.

- Sağ ol hanım kimsin sen?

- Zeynel’in geliniyim.

- Sen sefa geldin gel, yüzünden öpeyim.

- Hayırlı olsun Mustafa emi.

- Sağ ol hoş geldin kimsin?

- Seyit’in oğlu Veli’yim.

- Buyur geç.

- Hayırlı olsun Mustafa emi.

- Allah razı olsun tanıyamadım seni.

- Hacer’in kızıyım elini öpeyim.

- Tamam, kızım ben de seni öpeyim.

- Baba yeter artık ne yapıyorsun?

- Bir şey yaptığım yok sen karışma.

- “Bir şey yaptığım yok.” deme baba el âlemin gelinini kızını öpüp duruyorsun. Onlar da yaşlısındır diye ses çıkarmıyorlar. Ayıp ayıp.

- Sen güzel olup olmadıklarını söyle gerisine karışma hayırsız evlat.

Sözüne donup kaldım. Ben ağlasam mı gülsem mi diye düşünürken o ha bire bayanları öpüp kendine yakın masaya gönderiyordu.

(Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi Hikâye Atölyesi, 20.12.2013)