Tokat, Pazar’lı olan Ahmet Emir, lisede çok çalışarak İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanmıştı.

Mavi gözlü sarı saçlı olan Emir, oldukça yakışıklı gençti. Babası Osman, dedesi Ahmet, O’nun babası Osman’da bakkal olmasına rağmen Ahmet Emir, okumak avukat ya da savcı hakim olmak ülkede haksızlığa uğramışlara hakkını vermek, hak aramak Ahmet Emir’e daha mantıklı, cazip gelmişti.

Dükkanda babasına yardım ederken, insanların dertlerini dinleye dinleye, okuma yazma bilmeyen insanların dilekçelerini yazarak,  adeta onların fahri avukatı olmuştu.

İlçenin lisesinde okurken, sınıf başkanı seçilmiş, sonra okul başkanı, il öğrenci başkanı derken oldukça ilgi çeken bir “dert abisi” olmuştu gençlerin. Her derdi olan ona koşar o da derdi olanların derdini çözmek için oradan oraya koştururdu. Babası Osman, babaannesi Arife de O’nun bu tutumuna sevinir özellikle Babaannesi Arife  “Oğlumun Avukat olmasını çok istemiştim olmadı bari torunum Emir olsun” demişti. Emir de  “Ben de aynı senin gibi düşünüyorum babaanne “ demişti. Sözünde de durmuştu.

Emir’in siyasetçi olmasını, ilçeyi yönetecek Belediye Başkanı olmasını bekleyende vardı ama o  “İnsana insan olduğu için hizmeti seviyorum. Mevki makam peşinde değilim. Allah’ın bana verdiği aklımı, okulda öğrendiğim bilgimi, gene ailemden ve Allah’ın takdiri olan sevgimi ortaya koyarak insanlara yardım etmek bana huzur veriyor ” derdi.

Emir Üniversitede de hemen sevildi. Yurtta da çok takdir edilen genç oldu. Çünkü kimse ile didişmez,  okuluna gider dersi dinler, yurt ve okul kurallarına uyar, kimsenin aleyhine konuşmadığından dolayı da gayet rahat yaşar sevilirdi.

Üniversitede en yakın arkadaşı annesi ve babası Hakim olan Emre olmuştu. Emre de Emir gibi insanlara yardım etmeyi seven insandı. Emre bir gün Emir’i evlerine yemeğe davet edince şaşırmıştı Emir. Emre’nin anne ve babası tam bir Anadolu sevdalısı insanlardı. O kadar alçakgönüllü insanlardı Emir’e yurdu bırakarak evlerine yerleşmesini bile istemişlerdi. Emre’nin babası aynen şöyle demişti. “Oğlumuzun kardeş kadar sevdiği insan bizim de oğlumuzdur” demesine hayran kalmıştı.

Birinci sınıfın sonunda Emir yaz tatilinde Pazar’a dönüp de babasına bakkalda yardım etmeyi, tarla işlerine bakmaya o kadar dalmıştı ki, bir gün bakkalın kapısından giren Emre’yi görünce az kalsın küçük dilini yutacaktı. Çok davet etmesine rağmen Emre” ben gelmem” demişti. Ama Emir O’nu o kadar sevmişti ki bir gün geleceğini biliyordu ama böyle sürpriz yapacağını bilemiyordu.

Emir ile Emre o gün akşama kadar dükkanda çalıştılar, tarladan taze sebze ve meyve getirdiler bakkala. Akşam Emir Tokat Kebabı yaptırarak ev halkına Emre’nin gelmesi şerefine bir ziyafet çekti. Emre kebap yapılırken seyrederken “biz bunu evde yaparız adına da şiş kebap deriz” dedi.  Emir arkadaşına bir şey demedi. “Şiş kebap değil bu Tokat kebabı” dedi sadece…

Akşam Pazar’daki Halil Bey Hamamında Bağdat Seferine giderken 4. Murat’ın yıkandığı Halil Bey Hamamında yıkandılar. Emir “Padişahlar gibi seni misafir ettim” diye espri yapınca Emre de “Gerçekten de kendimi padişah gibi hissettim” dedi.

İki gün sonra Emre annesi hastalanınca İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. “Ama gene geleceğim” dedi.

Aradan bir ay geçtikten sonra Emre aniden gene geldi.  Emir’de gerçekten arkadaşını özlemişti. Tokat’ta da gezdiler bu sefer. Kanal Tokat, Şehir Müzesi, Ali Paşa Camii ve Hamamı. Niksar, Reşadiye kaplıcaları, Sulusaray Kaplıcaları, Zile’yi gezdiler. Kaz Gölü, Ballıca Mağarası’na hayran kaldı Emre. “Buraları mutlaka annem ve babam da görmeli” dedi.  Pazar’ı da Emir’i sevdiği kadar sevmişti. Özellikle Emir’in dedesinin amcasının oğlu olan yazar ile tanışmak, O yazarla sohbet etmek Emre’ye mutluluk vermişti. Kitaplarını imzalattı.  Anne ve babasına hediye götürecekti. “Anadolu’da da yazarlar varmış hani” dedi.

İstanbul’a dönüş zamanı geldiği zaman Emir, Emre’nin daha önceki geldiğinde Tokat Kebabını sevmediğini sanmıştı. Bu seferde de Tokat Kebabından ne bahsetmemişti. Emre’nin Tokat kebabını sevmediğini düşünerek Emir’de “ Tokat Kebabı yiyelim” dememişti.

Emre İstanbul’a döneceği gün de işler çoktu. Tarladan sebze getirilecekti dükkana, toptancıdan da epey mal getirilecekti Tokat’tan. Emir bunlarla uğraşırken Emre aniden “ Tokat’a geldim bana bir Tokat Kebabı ikram etmedin. Ben, İstanbul’a gelip de Tokat Kebabı yemeden döner miyim? “deyince Emir hemen babasına telefon ederek durumu anlatıp izin istedi.

Emre’yi aldığı gibi Pazar’da Tokat Kebabını en güzel yapan yere götürdü. Kazova’yı ayaklar altına alan mekanda Tokat Kebabı yerken Emre dedi ki  “ Her gün bir şeyin günü kutlanıyor, bende bu günü “Tokat Kebabı Yeme Günü” ilan ediyorum dedi.”Ben Tokat kebabını çok sevdim. Sana şaka olsun diye beğenmemiş gibi yaptım. Bir gün anne ve babamı da alıp geleceğim Kebap yemeye, mağarayı gezmeye dostum Emir sen kardeşimsin, herkese senin gibi kardeş nasip olmaz” dedi.

İki Hukukçu adayı dost sevgi ile baktılar birbirlerine…