SM Mali Müşavir Serdar Çalışkan yazdı: “Bu yaz, çocuklarımız tableti değil, çapa tutmayı öğrensin. Terlesinler, yorulsunlar…”

Yıl 1990. Okullar kapanınca çantasını duvara asan çocuk, soluğu ya dedesinin bağında ya da mahallenin bakkalında alırdı. Sabah erken kalkar, akşam güneşi batana kadar çamura bulanır, kavun kabuğu şapka olur, güneşten kavrulan tenine rağmen çocukluğun tadı damağında kalırdı, çok güzel günlerdi.

Bugün ise ekranların başında, dört duvar arasında büyüyen çocuklar var. Tatil denince zihinlerinde “daha uzun süre tablet oynayabilirim” fikri beliriyor. Oysa tatil, sadece dinlenmek değil; hayatı tanımak, doğayı keşfetmek, emekle tanışmaktır.

Eski yaz tatillerini hatırlayanlar bilir; çocuklar yazın çırak olurdu. Bir marangozun yanına girerdi mesela ya da sanayide torna kokusunu içine çekerdi. Kimi dedesinin tarlasında domates fidelerini sular, kimi annenin tandır başında hamur yoğurmasına yardım ederdi. O zamanlar çocuklar tatilde işin, emeğin, sabrın ve üretmenin değerini öğrenirdi. Bugün çocuklar tatili tüketiyor. Oysa üretmek insanı geliştirir, özgüven kazandırır. Bir çocuğun kendi elleriyle büyüttüğü bir domates fidesine her sabah su vermesi, ona binlerce saatlik ekran süresinden daha çok şey katar. O toprakla temas, hem ruhunu hem bedenini besler. Türkiye'de 6-17 yaş arası çocukların %82’si her gün en az 2 saat ekran başında vakit geçiriyor. Yaz tatillerinde bu süre ortalama 4 saate kadar çıkıyor. Türkiye’de tarım kökenli ailelerin çocuklarının sadece %12’si yaz tatilinde toprakla temas ediyor. 2000’li yılların başında bu oran %45 civarındaydı.

10 çocuktan yalnızca 1’i yaz boyunca ailesine üretimle ilgili bir işte aktif olarak yardım ediyor.

Öte yandan, üretimle ilgilenen çocuklarda dikkat süresi ve sabır gelişiminin %25 daha hızlı olduğu bilimsel çalışmalarla gösterildi.

Aileler olarak yeniden düşünmeliyiz: Tatil, sadece gezmek veya ekran başında zaman geçirmek olmamalı. Çocuklarımızı, yaz tatillerinde küçük sorumluluklarla tanıştırabiliriz. Balkon saksısında maydanoz yetiştirmeyi, komşunun fırınında çörek pişirmeyi, bir zanaatkârın tezgâhında zaman geçirmeyi öğretmeliyiz. Belki o zaman, çocuklarımız da bizim gibi yaz tatillerini bir ömür unutamayacak. Hem üretmeyi öğrenecekler, hem doğaya saygı duymayı. Bu yaz, çocuklarımız tableti değil, çapa tutmayı öğrensin. Terlesinler, yorulsunlar, ama bir şey ürettiklerinde yüzlerindeki gurur her şeye değsin.