Türk Kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesi...

87 yıl... Dile kolay, bir asıra yaklaşan zaman dilimi. Türk kadınına verilen bu haklar ve kazanımlar Cumhuriyet tarihimizin en önemli ve çağdaş kararlarından bir tanesidir.

Yalnız erkeklerin ve hayvanların sayımlarının yapıldığı Osmanlının som dönemleri olan 2. Mahmut zamanındaki ilk nüfus yoklamasını anlatan tarihi belgeleri okurken Atatürk'e minnet ve şükran duymamak bir Türk kadını olarak akıl tutulmasıdır, diye düşünüyorum. Hatta bir çok batı ülkelerinde kadınlara bu haklar verilememişken Atatürk'ün Cumhuriyeti bu güzel ve özel hakları Türk kadınına altın tepside sunmuştur. Elbette O'na minnettarım ve minnettarız. 87 yıl önce bugün dört duvar arasına sıkıştırılmış, insani değerlerin tümünden yoksun bırakılmış, yasam hakları ellerinden alınmış, duygularına prangalar vurulmuş, dinsel hukukun yanlış yorumlarıyla hayatları karartılmış kadınlarımızın sessiz çığlıklarını yüreğinde hisseden Mustafa Kemal, Cumhuriyetle birlikte en güzel hakları vererek tüm kadınlarımızı bir anlamda ödüllendirmiş, onları layık oldukları yerlerde görmek istemiştir. Çünkü o Türk toplumlarında kadının gücünün tartışılamaz olduğunu görmüş tarihin derinliklerinden aldığı, okuduğu, izlediği bu özellikleri çağdaş düşünce sistemiyle Türk kadınında da görmek istemiştir. O'nun için kadın, ailenin, toplumun, ülkenin aynasıdır. Çağdaşlık kadınlarla ve onların eserleriyle yönlenir. O emeğin, alın terinin neferi, adil ve güzel bir neslin zaferidir. Toplumun yapı taşıdır. Bu düşünceler ışığında Atatürk'ün engin görüşü geleceğin Türkiye'sinde kadının çağdaşlığa ne denli yardımcı olacağını sezinlemiş olması, kadının haklarını anayasa değişikliği ile 1934 yılında yürürlüğe koyma nedeni olmuştur.

Gazi Mustafa Kemal, Türk toplumunda kadın-erkek ayrımına şiddetle karşıydı. Eşi Latife hanım ile birlikte daima kadın hakları üzerine fikirler üretip Türk Kadınını yüceltmek için sohbetler düzenlerdi. 1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu kadın ve erkek eşitliğini sağlasa da siyasal alanda büyük eşitsizlikler vardı. Bu durum Mustafa Kemal'i çok rahatsız ediyordu.

Kadınlar, hakimlik, doktorluk, mühendislik, öğretmenlik, avukatlık yapabiliyorlardı ama milletvekilliği seçimlerinde ne aday ne de seçmen olabiliyorlardı. Bu oldukça acı bir eşitsizlikti. Kaldırılmalıydı.

İlk önce 1930'lu yıllarda belediye seçimlerine katılan kadınlar 1934 yılında milletvekili seçme ve seçilme hakkına da sahip oldular.

Şöyle ki; 5 Aralık 1934 günü zamanın Başbakanı İsmet İnönü'nün 191 milletvekilinin imzasıyla verilen yasa tasarısının 317 vekilin katılımından 258 oy ile yasalaşıp yürürlüğe girmesi ulusal bir değişimin de kıvılcımı olmuştur. Yasanın kabulünden hemen sonra söz alan Sivas milletvekili

İsmail Mehmet "senelerden beri hizmet ettiğimiz padişahtan biz bu hakkı isteseydik ödül olarak bizi ya ipe çekerdi ya da denize atardı. Türk kadınları sizin için mutluluğun yolu açılmıştır. Çünkü başımızda ATATÜRK vardır." sözleriyle büyük alkış almıştır. Bu alınan kararlarla Atatürk'ün yıllardan beri Türk kadını hakkındaki plan ve projeleri gerçekleşmeye başlamıştı. 87 yıldan bu yana bu haklarını elinde tutan kadınlarımızda da büyük değişimler oldu. Seçti, seçildi, en yüksek kademelerde görev alarak kendi haklarını savunduğu gibi başkalarının haklarını da savunan oldu. Lakin özgürlüğüne bir çözüm getirilemedi. Ülkede hala kanayan bir yara olarak süre gelen 'kadına şiddet' çarpık zihniyetlerin eylemi biçimine dönüştü.

Törelerin acımasızca uygulandığı, körpe bedenlerin berdellere kurban edildiği, çocuk gelinlerin olanca hızla çoğaldığı günümüzde eğitim şart desek de toplumu bilinçlendirme politikalarının aciliyetine ihtiyaç vardır, diye düşünüyorum. Aksi durumda kadınlar üzerinden onlarca çirkinliklerin, sömürülerin sağlandığı zamanımızda 1934'lü yıllara göre ikibinli yıllarda kadınlarımızın canının daha çok acıdığı zaman dilimini yaşamak kaçınılmaz olacaktır belki de...

Tüm bunlara karşın madalyonun diğer yüzünü de okumak lazım mutlaka. Zira buradaki resim daha elim ve daha vahim bir görünüm sergilemektedir.

Kadınlarımıza onlarca güzellikleri sunan Atatürk'e, Cumhuriyet'e, onun verdiği hakların sayesinde, o insani değerlere sığınarak o güzellikleri suistimal ederken ideolojik akımlara duygularını peşkeş çekerek atıfla bulunan sözde eğitimli kadın ve kızlarımız da yok değiller. Bunlara da yazıklar olsun demekten başka şansım yok zaten.

Gerçek şudur ki eğitimli, çalışkan, cesur, faziletli, aydınlık fikirlerini etik değerler eşliğinde kuşaklara taşıyabilen ülke sevdalısı kadınlarımıza minnet ve saygı duyan MUSTAFA KEMAL, bu hakları verdiği kadınları sosyal devletin her kademesinde görmek istemiştir. O'nun bu isteğini şerefle üstlenen sorumluluk duyguları ile dolu Türk kadınları da tarih ve siyaset sayfalarımızı onurlandıracaklardır elbette.

Bundan böyle de Türkiye Cumhuriyeti'nde ülkesine sevdalı, haklarını bilen, sadakat duygularıyla dolu, yenilikçi öncü fikirleriyle geleceğe ışık tutan kadınlar çağdaş uygarlık yolunda yürüyerek nesiller boyu seçecek, seçilecektir. En yüce konumlara da gelecektir.

Bu güne özel Türk kadınına seçme ve seçilme hakkını veren ulu önder GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ü minnet ve şükran duygularımla anıyor, kadınlarımızın bu haklarına akıl tutulması yasamadan bilinçli ve uygarca sahip çıkmalarını diliyorum.

Esen Kalın.