Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Serdar Çalışkan yazdı: “Ahlaklı olmayı “geri kalmışlık” değil, ilericilik olarak görmek, gerek.

Her şey bu kadar hızlı değişirken, bazı şeyleri fark etmez olduk. Sanki bir sabah uyandık ve herkes “birey” olmuştu. Anne-baba rollerine mesafe koyulmuş, çocuklar “özgür birey” ilan edilmiş, aile ise sadece soyadının paylaşıldığı bir çatıya indirgenmişti. Bugün artık bir gerçeği konuşmak zorundayız: Aile yapımız çöküyor. Ahlaki değerlerimiz eriyor. Ve bu erozyonun en büyük katalizörü sosyal medya. Büyük bir sosyal medya algı operasyonu gençlerimiz üzerinde gelecekte aile kurmakta tehdit unsuru olmaya başladı, farkında olmak zorunda olduğumuz bir durum bu.

Saatler geçirilen değişik ve özele kadar bilgi sahibi olan progamlar, insanın belleğine etki eden sosyal medya platformları önce hayatımıza sessizce girdi. “Haberleşme” aracıydı, sonra “paylaşım” platformu oldu, şimdi ise insanların kimliklerini inşa ettikleri bir vitrin haline geldi. Burada kim daha çok gösterirse o daha çok beğeni alıyor, kim daha dikkat çekerse o daha “değerli” sayılıyor. Mahremiyet, edep, saygı gibi kavramlar artık nostaljik öğeler haline geldi. Aile içi tartışmalar bile artık sosyal medya içeriklerine dönüşüyor. Sevgi ve sadakat, gündelik dilde alay konusu. Gençler arasında evlilik değil “özgür ilişkiler” teşvik ediliyor. Ebeveynlik; sorumluluk değil, çoğu zaman dijital içerik üretme becerisine indirgenmiş durumda. Sadece gençlere mal etmemek lazım elbette ama yaşının kıymetini bilmeyen ona göre davranmayan 50 yaşında çocuklar da var demek ne kadar doğru olur bilmiyorum ama demek zorundayım.

Sürekli eskiden maziden konuşmak değil amacım, kadim olanlardan bahsetmek istiyorum. Aile bir zamanlar huzurun, sıcaklığın ve değerlerin merkezindeydi. Şimdi ise dört duvarın içinde, dört farklı ekranın başında yaşanan bir yalnızlığa dönüştü. Çocuklar sosyal medyada gördükleri “mükemmel hayatlar” ile kendi ailelerini kıyaslıyor; ebeveynler ise çocuklarının ekran sürelerine değil, sessizliğine alışmış durumda. İletişim kopuyor. Ortak sofralar dağılıyor. Saygı, sevgi, merhamet yerini eleştiri, yargılama ve duyarsızlığa bırakıyor. Çözüm ne peki; bu yozlaşma geri döndürülemez değil. Ama önce teşhis koymamız gerekiyor: Biz değerlerimizi kaybediyoruz. Ve bunu “modernleşme” adı altında yapıyoruz.

Aile içi iletişimi güçlendirmek. Günde 1 saat bile olsa, ekransız geçirilen bir “aile zamanı” oluşturmak. Okullarda “dijital okuryazarlık”, “değerler eğitimi” gibi içerikleri sistemli hâle getirmek. Sosyal medyada doğru rol modelleri öne çıkarmak. Şiddeti, cinselliği ve gösterişi yücelten içeriklere sınır koymak. Ebeveynlerin dijital davranışlarını gözden geçirmesi. Çünkü çocuk, önce gördüğünü öğrenir. Ve belki en önemlisi: Ahlaklı olmayı “geri kalmışlık” değil, ilericilik olarak görmek. Sosyal medyanın çağın bir gerçeği olduğunu inkâr edemeyiz. Ama bu gerçeğin bizi neye dönüştürdüğünü konuşmazsak, çok yakında konuşacak bir toplumumuz bile kalmayabilir. Aile varsa umut vardır. Ahlak varsa istikrar vardır. O halde yeniden inşa başlamalı. Evimizden, kalbimizden, kelimelerimizden...