Emekli Vergi Dairesi Müdürü Ömer Yılmaz yazdı: “Bu fani âlemde bize biçilen rolü sorumluluk bilinci içinde gereği gibi oynayıp göçüp gitmek en güzeli değil mi?”

Doğduk, elbette ki öleceğiz. Bu, insanoğlu için Mevla’nın da işaret ettiği bir durumdur. Tüm canlılar için geçerli bir kaidedir. Yüce kitabımız "Her nefis ölümü tadacaktır" diyor. Bu, adım adım her nefis için tecelli ediyor ve etmeye de sonuna kadar devam edecek.

Ölüm her an ensemizde; onunla içli dışlı yaşıyoruz. Gün yok ki bir dostumuzun, arkadaşımızın, komşumuzun, uzak ya da yakın tanıdıklarımızın vefat haberlerini almayalım. İşte yine böyle bir acı haber daha kapımızı ne yazık ki çaldı.

Bu defaki haber yüreğimizi de ziyadesiyle dağladı. 90 yaşını aşan amcam vefat etti. Sağlığına göre dinç sayılan amcamı aniden ölüm bulmuştu.

Apar topar memlekete gittik ve amcaoğulları, kızları, uzak yakın akrabalar, eş dost ile görüştük, buluştuk.

Amcam her fani gibi emanetini teslim etmiş ve bu dünyadaki serüvenini de kapatmıştı. Defin sonrası alelacele mezarı terk edilirken, mezarının başına oturup gerekli duaları okudum. Diğer tarafta, hayatı bildiğim kadarıyla zihnimde film şeridi gibi geçti. Hayat mücadelesini ömrünün son dakikasına kadar sürdüren amcam; yengemin yıllar önceki vefatıyla yalnız kalsa da, yanında kızının olması bu durumu az da olsa hafifletti. Amcalarımın yaşamında da buna şahit olduk.

Erkekler, eşlerinin vefatı sonrası yalnızlığa mahkûm oluyor. Bu tarihten sonra, tabiri caizse kimyaları bozuluyor. Tıpkı dayımın, vefat eden yengem için “Ben şimdi öldüm.” demesi gibi. Bu ifade her şeyi fazlasıyla açıklamaya yetiyor.

Amcamın vefatıyla dedemin çocukları bu dünyada sağ kalmamış oldu. Demek ki bir insanın dünyadaki hükmü, neredeyse yüzyıl bile sürmüyor.

İşte dünya bundan ibaret. Tek tek toprağa sevdiklerimizi verirken, bu sonuç elbette bizleri de bekliyor.

Ne yazık ki bu görünen tablonun etkisi ve bunu kavrama bilinci de şimdilerde kaybolmuşa benziyor. Mezarlıkta bile konu başka; buna şahit oluyoruz. Oysa dünya boş, bizler faniyiz. Bu fani âlemde, bize biçilen rolü sorumluluk bilinci içinde gereği gibi oynayıp göçüp gitmek en güzeli değil mi? Elbette ki er ya da geç gideceğiz. Önemli olan, hoş bir seda bırakıp gitmek. Gerisi, hani bir laf var ya, tam da buna uyuyor: “Safa sifo.” Sen mezarında hesaba çekilirken, gelenlere düğün yemeği ikram ediliyor. Evlatların ve yakınların ise taziyeye gelenlere nasıl hizmet edeceğini düşünüyor. Malın, mülkün, evlatların geri dönerken sen amelinle mezarında baş başa kalıyorsun.

Hayatın özeti işte bu.

Bizden söylemesi.