“Ankara Mahallesi” denilince aklıma Muhtar Veyis Sönmezocak gelir. Babamın aziz arkadaşı Veyis Amca, Ankara Mahallesi’nin muhtarı ve sevilip saygı duyulan büyüklerindendi. Babam Veyis Amca’ya büyük önem verir, dostluklarına kıymet biçemezdi. Yoksul ama onurlu, herkesin işinde gücünde olduğu, komşuluk ve dayanışmanın süreklilikle yaşandığı günlerdi. Ankara Mahallesi’nin birbirinden kıymetli insanlarına muhtarlık yapan Veyis Amca’nın yardımlaşma ve dayanışma odaklı çalışma azmi, herkesi kapsayan bir “ağabeylik” ile gözleri kamaştırır, yürekleri ısıtırdı…
Yanlış hatırlamıyorsam rahmetli Ahmet Çakır’dan sonra Ankara Mahallesi’ne muhtar seçilen Veyis Amca, uzun yıllar mahallelilerin teveccühleriyle muhtarlık yaptı. Ahmet Çakır ve Veyis Sönmezocak amcalarımıza ve babama Allah rahmet eylesin. Onlar çok değerli adamlardı. Onlar, bir dönemin edep, adap ve ahlak anıtlarıydı. Nurlar içinde yatsınlar, dilerim ki cennette birbirleriyle yine komşu olsunlar.
O günlerde kısa dalgadan Budapeşte Radyosu’nun Türkçe yayınını, spikerin “ilginç” bulduğumuz telaffuzuyla dinlemek hoşumuza giderdi. Sonra Moskova Radyosu’nun Türkçe yayınında Ahmet Kaya, Selda Bağcan, Zülfü Livaneli gibi isimlerin şarkılarını dinlemek de çok güzeldi. Babamın “Delta” radyosu dükkândaki masasının üzerinde hiç değişmeyen yerinde dururdu. En çok türkü dinlerdi babam. En çok Turan Engin’in gür sesinden “Gel ha gönül havalanma” ile Ali Ekber Çiçek’in söylediği “Gönül gel seninle muhabbet edelim” türkülerini dinlemeyi severdi. (Babam bütün türküleri severdi aslında…)
Askerdeyken öğrendiği okuma yazmayı, kafasının çok iyi çalışmasıyla kavradığı matematikle birleştirerek esnaflık yaptı. Şaşmayan terazisi, adalet anlayışı ve çokça merhametiyle yaşadığı semtte güzel izler bıraktı. Kaldı ki bıraktığı o izler Sulusokak’ın yokuşuna tırmanan herkesin; Ulu Camii’nin, Takkeciler’in, Alacamescit’in, Kadı Hasan’ın, Acepsir’in, Sarıgüllük’ün, Tahtalı minarenin ve adını şimdi hatırlayamadığım camilerin ve esnaflığı “abi, kardeş, baba” motifleriyle yapan işyeri sahiplerinin izlerine karıştı. Allah hepsinden razı olsun…
Şimdilerde Ankara Mahallesi’nin kentsel dönüşümle yeni bir kimliğe kavuşması çabalarını izlerken, yakamı bırakmayan anıların gölgesinde bu yazı kaleme alındı. Elbette söz konusu yerde yaşayanlar, bu şehrin aslında en şanslı insanları. Havası, suyu ve emsal biçilmeyen tarihi özellikleriyle Tokat’ın en kıymetli yerinden bahsediyoruz çünkü.
Dolayısıyla yapılacak dönüşümün o bölgenin tarihi dokusuna uygun ve yatay mimari ile hayat bulması çok önemli. Yapılan açıklamalardan anlıyoruz ki projeyi ortaya koyanlar bu konuda çok hassas davranıyorlar. Ankara Mahallesi çevre yolu kenarında bulunan bölgenin imara açılarak yeni bir dönüşümün sağlanması adına atılan adım, çok büyük değişimi getirecek. Bölgenin çehresi yalnız değişmekle kalmayacak, semt sakinlerinin hayatları da önemli ölçüde kolaylaşacak. İnsanlarımızın hak ettiği yaşam standartlarına kavuşmaları, değişim ve dönüşümle yakalayacakları mutluluğun da yolunu açacak.
Kentsel dönüşüm Ankara Mahallesi ile sınırlı kalmayacak, 12 mahalledeki 15 bin 300 nüfusun yaşadığı yerlerde de gerçekleştirilecek. Bu ‘devrim’ niteliğinde bir adım, bu şehirde bugüne kadar yapılmamış büyük bir iş. Öte yandan, Belediye Başkanı Eyüp Eroğlu’nun özellikle Ankara Mahallesi’nin ilgili yerinin imara açılması konusunda yaşanan spekülasyonlara verdiği, “Şehrimiz ve insanımız için en iyisini yapmanın peşindeyiz. Bu anlamda da özellikle kentsel dönüşüm boyutunda da insanın ön planda olduğu şehircilik anlayışıyla ortaya koyuyoruz. (…) Biz Allah'a hamdolsun 9,5 yıldır bu memlekette doğruları yaparak bugünlere geldik. Biz de milletimizi düşünürüz, vatandaşımızı düşünürüz. Biz de insanların huzurunu, sağlığını düşünürüz. Öyle ezbere iş yapılmaz. Her şeyin bir yöntemi vardır, yönetmeliği vardır, incelemesi vardır.” ifadeleri, bizler için yeterlidir.
Ezcümle, Ankara Mahallesi öyle sıradan bir yer değil. Buraya verilen önemi gördükçe bizden sonraki nesiller için daha da umutlanıyoruz. Dolayısıyla bu şehirdeki kentsel dönüşümle yaşanacak büyük değişim, geçmişimize vefa, bugünümüze görev, yarınlarımıza ödeyeceğimiz borçtur.