Arzu Kaymak yazdı: "Ev işleri, çocuk bakımı, yaşlıların ilgilenilmesi, aile düzeninin kurulması…"
Bazı erkekler var… Eşlerini yıllarca evlilik boyunca köle gibi gören, onların emeğini hiçe sayan. Çalışıyor olmayı, eşine üstünlük kurmak için bir koz gibi kullanan. Ağzından çıkan cümle de aynı:“Ben çalışıyorum, sen benim paramla yaşıyorsun.”Peki, soralım o adamlara: Sen eve geldiğinde sıcak yemek buluyorsun, ütülenmiş gömleğini giyiyorsun, çocukların bakılmış, evin düzeni sağlanmış oluyor. Bunların hepsi kendiliğinden mi oluyor? Yoksa yanında hayatını paylaşmayı seçen kadın, senin görmezden geldiğin emeğiyle mi oluyor? Ev işleri, çocuk bakımı, yaşlıların ilgilenilmesi, aile düzeninin kurulması… Bunların hiçbiri “boş durmak” değildir. Aksine, sabahın ilk ışığından gecenin sessizliğine kadar süren görünmez bir mesai vardır orada. Ama maaş bordrosunda yazmadığı için “çalışmıyorsun” damgası vurulur kadına. Aslında bu sözler, sadece aşağılayıcı değil, aynı zamanda şiddetin bir türüdür. Psikolojik şiddet. Çünkü “ben sana bakıyorum” demek, eşini değersizleştirmektir, emeğini yok saymaktır, onu kendi hayatının misafiri gibi görmektir. Oysa evlilik, birinin diğerine hükmetmesi için değil, birlikte yaşam kurmak için vardır. Ekonomi sadece maaşla ölçülmez. Evin düzeni, çocukların yetişmesi, huzurun korunması da bir üretimdir, bir katkıdır. Eğer bugün erkek rahatça işine gidebiliyorsa, arkasında görünmeyen bir emek vardır: Eşinin emeği. Şunu artık öğrenmenin vakti geldi: Kadının emeğini küçümseyen, aslında kendi insanlığını küçültür. Paranın hükmü biter, ama saygısızlığın yarası kolay kolay kapanmaz. Evlilikte asıl sermaye para değil; sevgi, emek ve saygıdır. Ve bu üçünden biri eksikse, o evde gerçek bir ortaklık yoktur.