AK Parti iktidarlarının en başarılı olduğu konuların başında gelen sağlık hizmetleri, son bir yılda alışılagelmişin dışına kaydı. Pandemi sürecini başarıyla atlatan sağlık sisteminin şimdilerde alarm vermesi de ilginç aslında.

Örneğin yaşadığımız şehirdeki hastaneleri ele alalım. İlk örnek olarak da TOGÜ Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi’ni verelim. Bu hastane ile ilgili çok sayıda şikâyet geliyor. En son bir arkadaşımız çocuğunu ortodonti tedavisi için götürüyor, sırasını beklerken sekreter hanım “aklınızda bulunsun, eğer çocuğunuz dişlerini fırçalamazsa hocamız tedaviyi yarıda keser” diyor. Durup dururken ve üstelik karşısındakini tanımadan, hayatını bilmeden, ailenin diş fırçalama alışkanlığını öğrenmeden böylesine bir “uyarıda” bulunmasını haliyle garipsedik.

Velev ki o hastanın çocuğu dişlerini fırçalamıyor, böyle olunca muayenenin kaderi “ben seni artık tedavi etmeyeceğim!” sözüyle ve kararıyla mı şekillenecek? Hipokrat yeminindeki “Hastamın sağlığına ve esenliğine her zaman öncelik vereceğime, hastamın özerkliğine ve onuruna saygı göstereceğime, insan yaşamına en üst düzeyde saygı göstereceğime…” sözleri ortadayken, bu “üstten” ve “seçkinci” tavır da ne oluyor? Kim adına ve hangi hakla “tedaviyi yarıda keser!” hükmü verilebiliyor?

Türk psikiyatri hekimi ve yazar Kemal Sayar, “Bana sorarsanız tıp fakültelerinin ilk sene tedrisatı içine edebiyat, şiir, felsefe, antropoloji ve sinema dersleri koyarım. İnsan ıstırabını tanımayan kişi hekim değil, musluk tamircisi olur.” der. İşini hakkıyla yapan ve doktorluk yeminine sadık kalan bütün hekimlerimizi tenzih ediyorum; lakin bu kapsamın dışında kalanlara ise söyleyecek çok sözümüz var…

Aksayan hastane sadece TOGÜ Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi değil ki…

İl Sağlık Müdürümüzün bir gün “tedbil-i kıyafet” ile hastanelerimizi gezmesini bekleriz. Yakından görsün her şeyi. Mesela bir gece vakti Tokat Devlet Hastanesi Acil Servis’ini ziyaret etsin. Acildeki pratisyen hekimlerden bazılarının hastalar geldiğinde yerlerinden kıpırdamak istememelerini, başlarını telefonlarından ya da bilgisayar ekranından kaldıramadıklarını bir görüversin. Acilde hastalar varken ayaklarını uzatmış sırt üstü yatarak telefonlarına bakan pratisyen hekimleri görsün de ne demek istediğimizi anlasın.

Elbette yorulmalarını ve yıpranmalarını anlarız ve saygı duyarız. Gece saat daha 12 olmadan gösterilen lakayt tavırları görünce, işte bu anlama algımız da değişiyor. İğne vuracak hemşire bulunamıyor bazen. Hasta ya da hasta yakını olarak sesinizi makul seviyede ve gayet medenice ayarlayıp “nerede bu sağlık görevlileri” demeniz bile “beyaz kod” yemenize yeterli bu şehirde. Kimsenin ilah olmadığını ve ilahlaştırılamayacağını bildiğimiz bir kültürden geliyoruz. Aynı kültür bize medeniyeti, edebi, adabı ve saygıyı da öğretti.

Ama bütün bu kavramlar İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı kurumlarda son yıllarda unutuldu neredeyse…

Burada bir kez daha işini hakkıyla yapan ve doktorluk yeminine sadık kalan hekimlerimizi bir kenara koyuyorum; çünkü sayıları az da olsa pırıl pırıl, insan canlısı, mesleğine ve karşısındaki insana saygısı olan doktor, hemşire ve sağlık görevlileri de var elbette. Burası Tokat; burada herkes birbirini bir şekilde tanır ve bilir. İyilerin çoğalacağı bir sağlık ordusuna hasretiz şimdilik. İnsanlara tepeden bakan, geldikleri yerleri unutan ve mesleğin de adına gölge düşüren kim varsa uyarılmalı, ikaz edilmeli.

Aslında çözüm de çok basit: Her sağlık personeli; hasta bakıcısından doktoruna hepsi, karşısındaki herkesi kendisi ya da kendi yakını, anne-babası, kardeşi, amcası, dayısı, halası gibi görecek ve öyle davranıp ilgilenecek. Çağdaş dünya buna “empati” diyor.

Gelin bu hazin tabloyu empati yaparak kaldıralım bu şehirden…