Ömer Yılmaz yazdı: "Etrafı incelediğimde, tuvaletlerde havalandırmaların yeterli olmadığını fark ettim."

İl dışından yeni gelmem nedeniyle, restorasyonu bitip hizmete açılan Tokat’ımızın nadide tarihi eserlerinden biri olan Gök Medrese’yi bugün gezme imkânım oldu.
Bilindiği üzere Gök Medrese, bir Anadolu Selçuklu medresesidir. 1277 yılında iki katlı bir yapı olarak inşa edilmiş ve 1926’dan 2012’ye kadar arkeoloji ve etnografya müzesi olarak Tokat Müzesi’ne ev sahipliği yapmıştır. Bu tarihi eserimizde 2021 yılından sonra restorasyon çalışmaları yürütülmüş ve medrese 2025 yılında kapılarını tekrar ziyaretçilerine açmıştır. Gayet muazzam ve tarihimize ışık tutacak nitelikte şahane bir eser olan Gök Medrese, ecdadımızdan miras olarak nesilden nesile intikal etmiş ve bugün de bizlere nasip olmuştur.
Ellerine sağlık. Yapıldığından bugüne kadar emeği geçenleri kutluyoruz.
Kutluyoruz ancak bir konuyu da yazmadan geçemeyeceğim. Bu nadide eseri gezerken lavabosuna girdim. Aman Allah’ım, nasıl bir koku hâkim anlatamam; tabiri caizse adeta burnumun direği kırıldı. Tuvaletlere girmedim. Sadece lavaboyu kullanmamla çıkmam bir oldu. Neredeyse hiç abartmıyorum, kusacaktım.
Çıkıp temiz hava aldıktan sonra neden bu kadar koku var diye etrafı incelediğimde, tuvaletlerde havalandırmaların yeterli olmadığını fark ettim. Ben teknik eleman falan değilim, ancak olay bundan ibaret. İsteyen girsin, baksın; gözüyle görsün, burnuyla kokuyu hissetsin ve değerlendirsin. "Halep oradaysa arşın burada" diye bir söz var; aynen durum bundan ibaret.
Yahu, bunca masrafla yapılan restorasyon çalışmalarında bu basit konu neden göz ardı edilir? Bu havada lavabonun giriş kapısı sürekli açıkken bu koku varsa, yarın kışın soğuk havada kapılar kapanınca ne olacak, hiç düşünüldü mü?
Projelendirilirken bu lavabo ve tuvaletlere yeterli havalandırma neden düşünülmedi? Bu tuvaletleri kullanacak yerli-yabancı turistler ne der, ne düşünür? Yazık değil mi?
Elin gavuru insanı, doğayı, hayvanı, tüm canlıyı düşünerek iş yaparken; biz neden insanımızın konforunu, rahatını, mutluluğunu düşünmeyiz ya da düşünmek istemeyiz? Bu çok mu zor?
Sanki altıncı hissimi duyar gibiyim; fısıldar kulağıma: "Bizde çare tükenmez, bir zaman sonra açılır bir ihale daha; tekrar tuvaletler yapılır, havalandırmalar yıkılır, etraf döşenir taşlarla. Sorun etme Ömer kendine."
Ne kadar sorun etmemeye çalışsam da, yıllarca vergi toplama zorluğunu yaşayan bir idareci/maliyeci olarak devletin parasının harcanmasındaki duyarlılığımı aşamıyorum. Belki de suç, 40 yıla yakın hizmet verdiğim kurumsal kültürün benliğimde bıraktığı izlerdedir. Dolayısıyla beni mazur görün; suç bende.