Prof. Dr. Seyfettin Gürsel ve meslektaşları İktisat ve Toplum Dergisi’nde “Türkiye’de Derin Yoksulluk” başlıklı bir araştırma yayımladı. Verileri “TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları” 2022 yılı anketinden alan araştırmacılar, ülkedeki “derin yoksulluğun” adeta fotoğrafını çekmişler.
Avrupa İstatistik Ofisi Eurostat’ın 2015’te belirlediği 13 temel ihtiyaçtan, derin yoksulluğun göstergesi olmadığını düşündükleri yedi tanesini çıkararak durum tespitinde bulunmuşlar. Çıkarılanlar “otomobil sahipliği”, “evden uzakta bir haftalık tatil”, “kişisel kullanım için internet sahipliği”, “eskiyen mobilyaları değiştirebilmek”, “ayda en az bir kez tanıdıkları ile toplanmak”, “ücretli boş zaman faaliyetlerine katılmak” ve “kendini iyi hissetmek için bir miktar para harcama” olarak belirlenmiş.
Araştırmaya konu olan altı ihtiyaç ise şöyle sıralanmış:
• Ekonomik olarak beklenmedik harcamaları (2024 için yaklaşık 5 bin 300 TL) karşılayabilmek.
• Kira, elektrik, su, doğalgaz faturaları, kredi taksitleri ve borç ödemelerini düzenli yapabilmek.
• İki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek yiyebilmek.
• Evi asgari ölçüde ısıtabilmek.
• Eskiyen giysilerin yerine yenisini alabilmek.
• Düzgün iki çift ayakkabıya sahip olabilmek.
Prof. Dr. Seyfettin Gürsel bu ihtiyaçların beşini karşılayamayan hane sayısının 2022’de 1milyon 700 bin, bu hanelerde ikamet eden kişi sayısının da 6 milyon 971 bin olduğunu belirterek şöyle diyor:
• Yaklaşık 7 milyon bireyin bir kısmı evini odun sobası ile ısıtabiliyor.
• Bir kısmı eskiyen giysilerin yerine semt pazarından yenilerini alabiliyor.
• Diğer 5 ihtiyacın hiçbirini karşılayamaz durumda.
2022’de Türkiye’deki “derin yoksul” sayısının tam 9 milyon 720 bin kişi olduğunu ifade eden Prof. Gürsel’in “derin yoksulluk” çalışması gerçekten çarpıcı sonuçlarıyla dikkat çekiyor. Ramazan ayının başlamasıyla birlikte daha çok hissedilen yoksulluğun artarak devam etmesi karşısında neredeyse bir şey yapılamıyor. Toplumsal yoksulluğun derinleştiği, etkisini her geçen gün daha fazla hissettirdiği şu günlerde, iktidarın daha net, kalıcı ve sürdürülebilir bir ekonomi politikalarıyla halka nefes alması beklenirken, bunun tam tersi örneklerle karşılaşıyoruz.
2024 yılı büyüme ve milli gelir rakamlarına göre Türkiye 2024’te yüzde 3.2 büyüdü ve kişi başı geliri de 15 bin doları aştı. Bu rakamlarla Avrupa’da büyüme şampiyonu olurken, kişi başına düşen gelir açısından da orta gelirli ülkeler kategorisinden yüksek gelirli ülkeler kategorisine yaklaştığımız anlaşılıyor. Ama sokakta, çarşı-pazarda hissedilen gerçek tam tersi. Burada sorun “adil paylaşımın” olmamasından kaynaklanıyor.
Konuyu köşesine taşıyan Cumhuriyet yazarı Jale Özgentürk, “Uygulanan acı ekonomi reçetelerinin gölgesinde, zengin daha zenginleşiyor yoksul ise daha yoksullaşıyor. Son 10 yılda en yoksul yüzde 10 ile en zengin yüzde 10 arasındaki gelir farklı 13.3 katına çıktı. En zengin yüzde 5, toplam ulusal gelirin yüzde 23’ünü alıyor. En zengin yüzde 20 ise neredeyse yarısını, yüzde 48.1’ini alıyor. Yani ülkede üretilen toplam gelirin yarısı 17.1 milyon kişiye gidiyor. Türkiye yıllardır büyüme rekorları kırıyor ancak bu büyüme ne refah sağlıyor ne de adalet. Hakkında soruşturma başlatılan Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), Perspektif 2025 raporunda ‘büyüme yetmez adil paylaşım şart’ diyor ve gelir eşitsizliğine karşı çıkıyor.” diye yazdı.
Kısaca “ülke zengin halk yoksul” ve bu daha fazla sürdürülebilir bir durum değil. Bakalım siyasi iktidar bu realiteyi ne zaman kabullenecek…