YSK'nın 6 Mayıs kararı demokrasimiz, yargı bağımsızlığı kavramlarını da yok etmiştir.

YSK'ya güven sıfırlanmıştır. Yakın geçmişte yasaya ve kendi koyduğu ilke kararlarını bile yok sayarak, yetkisini aşarak keyfi nitelikte aldığı çifte mühürlü olma şartını kaldırabilmiş bir YSK'dan hukuk, adil olmak gibi kavramlar beklenemezdi.

6 Mayıs kararıyla YSK kendisini anayasal suç işlemiş, seçim yasaları yerine kendini koymuş kurum olarak elbet bir gün hesabını da verecektir.

Ülkemize yapılmış en tehlikeli gelişmedir.

Yıl 1961 İhtilal hükümeti o zaman Milli Birlik Komitesi adını taşıyordu. Anayasa yapmış referanduma sunulmuştu. Askeri yönetim sıkı yönetim vardı.

Referandum sandığı mahallemizde yakınımıza kurulmuştu. Evet veya hayır denecekti. Her türlü baskının, tehdidin, yıldırmanın olduğu yüksek adalet divanı adı verilen mahkemenin onlarca idam kararı vereceği beklentisi yaşanıyordu.

Sandık kurulu başkanı o dönemde il bayındırlık müdürü olan rahmetliydi. Oy verme işlemi devam ederken, bir jeep durdu. Şoförü koşup kapısını açtı. O sırada masada olanların hepsi ayağa kalktılar. Gelen kişi oy pusulalarının bulunduğu bölüme girdi, çıktı. Bu arada sandık kuru başkanı gelen kişinin kulağına eğilerek "efendim hep hayır kullanıyorlar" dediğini duymuştum. Gelen kişi sandık kurulu ve etrafta toplananlara dönerek "sandık kurulmuş ise evet de hayır da aynı değerdedir, herkes istediği oyu atar, eveti kabul eden hayırı da kabul edecektir. Hayır kabul görmüyorsa referanduma da gerek yoktur" açıklamasını yapmıştı. Gelen kişinin ağır ceza mahkemesi başkanı olduğunu öğrenmiştik.

Silahların gölgesinde hukuku böylesine cesaretle savunan yargı mensupları varken çok az bir bölümü de olsa güçlünün arzu ettiği şekilde karar vermelerinin kolaylığa kaçanlar, hukuku katledenler yargıya güveni kendi elleriyle katledenlerin vicdanından ve Allah korkusundan günahtan nasiplerinin de olmadığı aşikar.

Bir de askeri yönetimin 1960'ta kurduğu "Yüksek Adalet Divanı" vardı. Mahkeme başkanı sanıkların açıklamalarını dinledikten sonra verecek cevap bulamayınca "ben ne yapayım sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor" diyordu.

Bugün güçlünün istediği kararları verip, açıklama cesaretini bile göstermeyenlerin bu millete söyleyecek sözü olamaz.

Kimse de hesabını veremez.

Yalan, yalan, yalan, iftira, iftira, kumpas, kumpas nereye kadar ?

Keser döner, sap döner gün gelir hesap döner.