Aliya Izzetbegoviç “İslam Deklarasyonu” adlı kitabında “Muhammed yakışıklıydı ama manken değildi, iyiydi fakat saf değildi, cesurdu fakat acımasız değildi, bilgeydi fakat ukala değildi.” ifadelerini yazmış, “Kibirden ve sahte onurdan uzaktı Muhammed, kavramlar ve eşya bağlamında hakiki ve özlü olanı seviyordu” diye de eklemişti… Aliya İzzetbegoviç’in betimlediği Hazreti Peygamber’in bu müthiş özelliği, bugünün dünyasında çok fazla itibar görmese de yine de kibirden uzak, tevazu sahibi ve alçak gönüllü insan sayısı az da olsa mevcudiyetini koruyor. Az ama yok değiller, az da olsa varlar işte!

Yine Abdullah Bin Mesud’dan rivayet edildiğine göre Aziz Peygamber kibirlinin akıbetini anlatırken “Kalbinde, miskal kadarcık bile olsa, kibirden bir şey bulunan kişi cennete giremeyecektir.” deyince, bunun üzerine orada bulunanlardan biri “Kişi elbisesinin güzel olmasını, ayakkabılarının güzel olmasını sever ve ister. Yani bu da kibir alameti midir?” diye sormuş. Peygamber ise bu soruya, “Muhakkak ki Allah güzeldir, güzelliği sever. Asıl kibir, hakkı, gerçeği görmezlikten gelip umursamamak, insanları hor ve hakir görüp tepeden bakmaktır.” şeklinde yanıt vermiş… (Müslim, İman, 147)

Anlaşılacağı üzere temiz giyinip, güzel elbiseler ve ayakkabılara sahip olmak değil, “insanları hor ve hakir görüp tepeden bakmak” kibrin yolunu açıyor. Bununla da kalmıyor tabi. Kibirli insanın bir sonraki durağı hasetlik çukuru oluyor. Kimseyi beğenmiyor, kimsenin kendisinden çok kazanmasını istemiyor, hatta hiç kazanmamasını umuyor, dedikodusunu yapıyor. Çekememezlik olarak adlandırdığımız sakat ruh haliyle debelenip duruyor sonra. Kumpas, iftira ve hezeyanlar sıraya giriyor ardından. Bir kez yol açıldı mı dur durak bilmiyor; her türlü belden aşağı yöntem gündemin başına oturuyor…

Dolaysıyla, tercih yine insanda:

Ya Allah’ın menettiği kibirle yaşayıp cezanı bulacaksın, ya da mütevazılığın gül bahçesinde bir ömrün en güzel hikayesini yazacaksın.

Siyasetçiysen hele, bu tercihi yaparken iki kere düşüneceksin.

Prof. Dr. Kürşad Zorlu bir yazısında “Siyaset kibir kaldırmaz!” demişti. Zorlu yazısında, “Kibir toplum-birey karakteristiği oluşturabilen en tehlikeli zafiyetlerdendir. Öyle ki sadece bireyler arası ilişkileri değil yönetim ve siyaset sahnesini de yakından ilgilendirdiği için tarihe kayıt düşen öğüt namelere konu olmuştur. Örneğin Kutadgu Bilig’de verilen öğütlerden biri kibirden uzak durmaktır.” ifadelerine yer vermişti.

Yazının başlığında “Kibirliden siyasetçi olur mu?” diye sormuştuk.

Söyleyelim: Üzgünüm ki olur ve oluyor. Kerameti kendinden menkul, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan birtakım zevatları toplumun bazı kesimlerinin de “alkışlaması” kibrin meşrulaşması anlamına geliyor ki asıl büyük tehlike burada başlıyor işte.

Kibri hayat tarzı yapan politikacıların sosyal medya hesaplarına, caddede yürürken sergiledikleri sahte gülücüklerine, beden dillerindeki yapaylığa ve beşerî münasebetlerindeki sahteliğe yakından bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Kibirliden siyasetçi olur evet, lakin siyasi hayatlarında beklemedikleri şokları yaşatarak politika sahnesinden kısa sürede çekilmelerini sağlamak da sağduyulu seçmenlerin asli görevi.

Bunun ilk aşamasını 31 Mart 2024’te hep birlikte yapacağız.