İnsanoğlu, Allah'ın güzellikleriyle yaratıp donattığı ilahi varlıktır. O, yaratılmışların üstündedir. Onu diğerlerinden üstün kılan özelliği ise akıl ve donanımlı fikir sunumudur Yüce Yaratan'ın. Bu noktadan hareketle tutum, davranış ve inançlarımızla, düşünce tarzımızla adına ÖMÜR, YAŞAM, HAYAT denilen fani süreçte YUNUS'UN DİLİYLE "VAR BİRAZ DA SEN OYALAN" misali oyalanıp dururuz. Oyalanırken de sunulan güzelliklerin aç egoların gölgesinde, nasıl çirkinliklere dönüştüğünü yaşarken görürüz.

Oysaki o güzellikler aklın fikirle örtüşmesi ışığında İlahi emirlerle dini ve sosyal alanda sunulan kurallar, kıstaslar, şekiller bütünüdür.

Bir ilahiyatçı der ki "O insan ki, kendisine sunulan üstün yeteneklerle donatıldığından yüce kudretin varlığına delalet eden belgeleri kendinde taşımaktadır. Ne yazık ki yaradanın yasaklarını delen de yine odur..." Doğrusu bu ya.

Sorunlar buradan kaynaklanıyor. Bu yasakların delinişi insanlığı veba gibi sararken bir çok değerleri, güzellikleri de yaşam süresinde yok etmeye çalışıyor. Böyle olunca da insan aklı duyguların emrine yenik düşerek fikir dumura uğruyor. Lakin

Şunu asla unutmamak gerekir...;

* Bin beş yüz yıldan bu yana insanlığa ışık tutan ilahi kurallar ve güzellikler evrenselleşmek için büyük uğraşı vermiş, vermeye de devam ediyorsa...,

* Bu kuralların içerisinde KÜFÜR, RİYA, ZULÜM, HAK VE ADALET, AHLAK kavramlarına da çok büyük atıflar varsa...,

*En önemlisi, tüm bunların olumlu, olumsuz yanlarıyla hedefi daima insanlıksa..., bizler neyin hesabını yapıyoruz hala anlamak mümkün değil...,

Görünen şu; insanlık güzel yetilerini kaybetmekle kalmamış, toplum bireylerindeki maddi manevi gücü de kaydırarak yamuklaştırmış.

Sevgi, saygı, hoşgörü dediğimiz en güzel değerlerimiz çok üzgünüm ki yitmiş. İnsanımıza yakışmayan, dinen ve insanen çirkinlikleri kanıtlanmış olan KÜFÜR ve RİYANIN toplumumuzun üzerine karabasan gibi çökmüşlüğünü görmek gelecek kuşaklar adına beni son derece düşündürmektedir.

Çevremizde de bu durumlar kanıksanmış olmalı ki, bu çirkinliklere tepkisiz bir toplum olmuşuz sanki...

*Çocuklar, gençler, yetişkinler şakayla küfrü karıştırıp onca çirkinliklere davetiye çıkarırken gülerek seyrediyorsak...

*Dini ve sosyal açıdan yasak sayılan, hoş olmayan her türlü küfürlerde ve oluşumlarına göz kırpıp, çanak tutuyorsak...

*Seçilmişler, atanmışlar kim olursa olsun küfrü yaşam biçimine dönüştürdüklerinde caydırıcı bir tepki veremiyorsak...,

*Hele de bu küfürlerin hedefi kutsallarımız oluyorsa...! Bu toplum nereye gidiydiye feryad etme hakkım da var diye düşünüyorum.

Zira küfür; zavallı ve çaresizlerin rahatlamak için başvurdukları iğrenç çözüm şeklidir. Akla dayalı çözüm yolları tıkandığında, problemleri başka yöne çekmek için başvurulan duygu ve düşünce kirliliğinin çirkin anlatımıdır.

Dinsel açıdan da anlamı, bir şeyi örtmek, gizlemek, perdelemek veya inkar etmektir diye ifade ediliyor.

Toplumların çöküşünü hazırlayan küfrün sıkça oluştuğu zaman dilimlerinde onun ikizi olan RİYA da kış uykusundan uyanarak meydanlara çıkar hemen. Bu insana has bir niteliktir. İnsanoğlu'nun görsünler diye yaptığı davranış biçimidir. Şekilciliktir.

Günümüzde sıklıkla rastlanan, yaşanılan, gittikçe de değişik boyutlara uzanan; dostlukları, arkadaşlıkları, aile ilişkilerini temelden sarsan oluşumların başında gelmektedir riya... Aynı zamanda kişilik bozukluklarına, sosyal patlamalara, travmalara, davetiye çıkaran bu oluşum dinsel düşünme ve faaliyetlerde de ayyuka çıkmıştır.

Allah'ın görmesi gereken durumları birileri görsün diye sergilemek vicdanları ne derece rahatlatır anlamak mümkün değil.

Oysa; İslam ilim ve medeniyet dinidir. İnsan aklına yer verir. Kimseyi zorlamaz. Akla ve sağduyuya hitap eder. Fert, aile ve toplumun günlük hayatıyla önemli fakat ölçülü biçimde ilgilenir. İnsan haklarını tüm hakların üstünde görür. Gerek ibadet, gerekse hukuki konularda sosyal dengeyi sağlamayı amaçlar. Böylelikle de ahlaki faziletin yerini ve değerini belirlerken ilimle uyumu daima yan yana tutar.

Peki...! Bunca güzelliklere rağmen NELERİ KAYBETTİK...!? demek lazım değil mi? EKSİĞİMİZ NE Kİ...? NEYİ ARIYORUZ...? PAYLAŞAMADIĞIMIZ NEY...? Kendimize, birilerine, ötekilerine, aşağıdakilere, yukarıdakilere,ta yerdekilere sormak lazım değil mi...?

Gözlemlerimde, izlenimlerimde, tespitlerimde asla yanılmadığımı çok iyi bilirim. İnsani değerlerin en önemlisi olan ahlak güzelliği müthiş bir erozyon geçiriyor. Gerçek şu ki küfür ve riyanın iç içe dolaştığı toplumlarda ahlak kurallarından asla söz edilemez. Böyle toplumlarda sürekli birilerine el açan, boyun büken, asalak, tükenmiş bireyler oluşacağı için sosyal devletin yapısına ters düşen görünümlertaya çıkaracaktır.

Bu tip şirretlerin üstesinden gelecek tek çare, hak, adalet, sevgi,saygı kavramlarının müsbet eğitimin ışığında insanlara aynı payda altında sunumuyla olabileceği kanısındayım. Anlak ve adalet birbirini tamamlayan iki devasa unsurdur. Birinin olmadığı yerde diğerinden asla söz etmek mümkün olamaz.

Şu da bir gerçek ki; Yalancılığın, hırsızlığın, küfür ve riyanın, kamu mallarını talan etme, iftira, ihanet ve zulmün kol gezdiği yaşam görüntülerinde istenilen güzellikleri koruyabilmek ne derece kolaydır çok iyi araştırmak, derin derin düşünürken insanlığı da sorgulamak gerekmez mi?

Eğer ki, Aklımız bilimsellik ışığında da gerçekleri göremiyorsa, Yüreğimiz hoşgörü, sevgi, saygı üretemiyorsa bu zorlukları aşmak mümkün olamayacağı gibi, erozyon denilen yok oluş, elde kalan son güzellikleri de alıp götürecek geriye moloz yığını kalacaktır.

Yorum sizin...!

Esen kalın.