Bu büyük zaferin özünü anlamak için öncelikle vatansızlığın, işgal altında yaşamanın çaresizliğini, canının cananının zulüm altındaki feryatlarını çok iyi gözlemlemek çok iyi anlamak çok iyi de anlatmak zorundayız.

Bunun için de öncelikle kendi tarihimize bakıp, gerçekleri, yaşanmışlıkları doğru kişilerden, bilge kişilerden öğrenmek mecburiyetindeyiz. Eğer ki vatan coğrafyasının bir başkaları tarafından çizilmesini istemiyorsan tarihine sahip çıkmak, ona sıkı sıkıya sarılmak ve derslerine çok ama çok iyi çalışmaktan öte şansımız yoktur. Buna hava kadar, su kadar mecburuz.

Dünyanın alev topuna dönüştüğü bu zaman diliminde bir çok millet için kutsal ve ulusal değerlerinin avuçlarından kayıp gittiğini, insanlığın acziyet içinde çırpındığını görmek için de çok uzaklara değil yanı başımıza, mahallemize, sokaklarımıza bakmamız yeterli değil mi?

Görünen o ki, vatansız yaşamak kadar zor, acı ve zulüm veren bir yaşam biçimi yoktur herhalde.

İşte 30 Ağustos Zaferi bu yüzden tarih sayfalarındaki yerini almıştır. Bu yüzdendir ki Yüce Türk milletini 30 Ağustos Zaferine taşıyan o mücadelenin özünde, vatansız kalmamak adına yaşanan onlarca acılara son vermek için verilen destan mücadelenin hikayeleri vardır.

Millet olarak Ağustosları çok severiz. Ağustoslar bizim ateşten gömleğimizdir hep. Asırlardır üstümüzden çıkarılamayan bu gömlek bundan böyle de daim üzerimizde kalacaktır. Çünkü uğruna çok ağır bedeller ödenmiştir ve ödenmeye de devam edilecektir. O bedeli ödeyenler tarihin altın sayfalarına altın harflerle yazılırken, ihanet odakları dahili ve harici bedhahlar tarihin karanlıklarında kaybolmuşlardır. Tarihimiz bunu belgeleriyle bu günlere taşımıştır. O tarih ki daima gerçekleri yazar ve asla yanılmaz. Ona sahip çıkmaz, doğruları göremez, onu yargılamaya kalkarsak bilinmeli ki o devasa yazılım tekerrür etmekten de asla kaçınmaz.

Şu gerçekler asla unutulmamalı. Bu yüce milleti 30 Ağustos zaferine taşıyan o MİLLİ MÜCADELEnin özünde...VATAN TOPRAĞI NAMUSTUR, ASLA TERK EDİLEMEZ...fıtriyatı yatar ki, imandan imkan yaratan o yüce güç daima bu kaynaktan beslenir..İşte o kaynaktır ki bu milleti 19 Mayıs 1919 ruhuyla uyandırmış, Kuvvayi Milliye ruhuna dönüşerek de dirilişe geçirmiştir. 15 Mayıs 1919'da İzmir rıhtımında başlayan işgaller 30 Ağustos Zaferiyle İzmir rıhtımında sonlanırken geldikleri gibi değil, perişan ve acz içinde gitmişlerdir.

Peki de bu tarihler bir tesadüf müydü? Asla değil.

İşgalci komutanın mağrur ve ukala bir tavırla buluşup anlaşma davetine O, -İzmir de buluşalım- demişti. Zira Mustafa Kemal için tarihsel verilerin de en anlamlı en ulvi ve en akılcı ilk hedefiydi İzmir... Dahice düşünülmüş ve gerçekleştirilmiş bu mücadele İzmir de başlamış ve İzmir de bitmiş hedefe ulaşılmıştı. Lakin davet eden kaçıp gitmiş, davet edilen zamanından önce İzmir'e girmişti.

İşte 30 Ağustos Zaferi imandan imkan yaratan bir başkomutanın milletiyle birlikte verdiği olağanüstü mücadelenin ödülüdür. Çünkü MİLLİ MÜCADELEMİZ top yekun bir destandır. Sakarya, Dumlupınar ve Büyük Taarruz zaferleriyle beslenen Kurtuluş Savaşımız 30 Ağustos zaferiyle taçlanırken DÜNYA TARİHİNİ VE COĞRAFYASINI DA DEĞİŞTİRİYORDU.

Ve bir milletin tarihi yeniden yazılıyordu. Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bu zaferlere patent olan derin ileri görüşlülüğü de, başkomutanlık özelliklerinin de, devlet adamlığındaki özelliklerinin de ilimle, bilimle, akılcılıkla örtüşmesindeki başarıları dünya üzerindeki bir çok millete ve devlet adamlarına yol haritası olmuştur.3 0 Ağustos Zaferi işte budur...

Ve bu zafer Türkiye Cumhuriyeti'nin devleti, ülkesi, ve milleti ile bölünmezliğinin ifadesi olan -vatan toprağı namustur- fıtriyatının da belgesel eseri, tarihsel mührüdür. Bu eseri yaratanlara, yapan ve yazanlara minnet, şükran ve dualarımızı yollarken, koruyup kollayanlara selamlar olsun diytüm vatan sevdalılarının 30 Ağustos Zafer Bayramını kutluyorum.

ESEN KALIN...