E. Vergi Dairesi Müdürü Ömer Yılmaz yazdı: “Gelinlerin otoriteye dönüşmesiyle ailede denge terazisi bozulmuş, tecrübe ve ahde vefa ayaklar altına alınmıştır.”
Saygı ve sevgi bu zamanda neredeyse unutuldu. Zaman zaman toplumun her kesiminde buna benzer şikâyet ve yakınmalara şahit oluyoruz. Adeta büyüklük ve küçüklük kavramı ortadan kalktı. Neden bu hale geldik, toplumda bu yozlaşmaya kimler, neden sebep oldu acaba?
Saygı ve sevgi, bireyleri ilgilendiren yegâne toplumsal kural ve normlardır. İşte bu noktadan hareketle, her birey için geçerli ve ihtiyaç olarak karşımıza çıkar. Zira insan yaşamının her evresinde buna ihtiyaç duyar. Küçükler büyüklere saygı gösterirken, büyüklerin sevgisiyle karşılıklı bir memnuniyet doğar. Saygı ve sevgi, sadece kişisel ilişkilerin değil, tüm toplumsal yapının temel direkleridir. Bu değerlerin varlığı; daha mutlu, daha huzurlu, daha üretken ve daha adil bir toplum için vazgeçilmezdir.
Saygı ve sevgiye riayet edilmesinin sonucunda, mutlu bir topluma dönüşecek insanlığın mesut ve bahtiyar olacağı aşikârdır.
Peki, şimdilerde bu böyle mi? İsterseniz birlikte irdeleyelim.
Eskiden küçükler sokakta sigara içmeye korkardı; ya hiç içmez ya da gizli gizli içerdi. Çünkü tanıyan ya da tanımayan büyükler tarafından ikaz edilip uyarılırlardı. Küçükler onları dinler, başlarını öne eğer, sessizce geçip giderlerdi. Amca, dayı, hala, teyze birer otorite kabul edilir; onlardan çekinilir ve sözleri dinlenirken saygıda asla kusur edilmezdi. Ebeveynleriyle bu kişiler arasında yaşanan tartışmalarda çocuklar uzak durur, “Bizi ilgilendirmez.” düşüncesiyle davranırlardı.
Bunların dışında, mahalle ve köylerde oluşan problemlerde yaşlılar araya girer, olaylar büyümeden sulh yoluna gidilirdi. Ortaya çıkan itirazlara bu yaşlılar çözüm bulur, herkes kabul eder ve sorunlar uzatılmazdı.
Toplumun en küçük birimi olan ailede başlayan sevgi ve saygı eğitimi, bireyin tüm yaşamı boyunca toplumsal ilişkilere yansır. Aile birliğinin sağlam olması, toplumun da sağlam olmasını sağlardı. Bu noktada amca, dayı, hala, teyze, ağabey, abla gibi bireyler üzerinde daima söz hakkı olur ve söz sahibi kabul edilirdi. Yeğenler bunlara saygıda kusur edemezdi ve etmezdi.
Şimdi ne oldu? Bırakın amcayı, dayıyı, ağabeyi; evlat babayı, anayı tanımıyor, saymıyor, sözünü dinlemiyor hale geldik. Kayınvalide ve kayınpederler, gelinlerin elinde oyuncak olmuş, adeta onların insafına terk edilmiştir.
Bütün bunların sonucunda mutsuz bir topluma dönüşülmüş, en ufak bir sorun dahi aşılamaz hale gelinmiştir. Gelinlerin otoriteye dönüşmesiyle ailede denge terazisi bozulmuş, tecrübe ve ahde vefa ayaklar altına alınmıştır. Büyüklerin ağırlığı ve saygınlığı bertaraf edilerek adeta “boynuz kulağı geçmiş”tir.
Bütün bunlar, toplumun genetiğiyle oynanmasının sonucudur. Kültürel emperyalizmin, toplumsal değerlerimizin dejenerasyonu sonucu ödenen bir bedeldir. Dini duyguların basite alınması, maneviyatın yıllarca es geçilmesi, törenin unutulup rafa kaldırılmasının sonucudur bu acı tablo.
Kabul etsek de etmesek de, toplumun büyük çoğunluğunun yapısı maalesef budur.