Atalarımız Orta Asya'dan göç ederek Anadolu'ya yerleşmişler.

Göçün nedeni ise Orta Asya'da hakim olan kuraklık ve susuzlukmuş.

Barınma imkanları kalmayınca mecburen topraklarını terk etmek zorunda kalmışlar.

Anadolu bağrını açmış atalarımıza.

Vatan olmuş, yurt olmuş, güzel yeşil Anadolu olmuş.

Gün gelmiş nehirler üzerine koskoca barajlar, santraller kurmuşlar, on binlerce kilometre uzunluğunda su kanalları yapmışlar.

Susuz toprakları su ile buluşturmuşlar.

Kışlar kış gibi, yazlar yaz gibi yaşanmış.

Yağmurlar bereketlice yağmış, bereket getirmiş.

Şimdi ne olmuş? Şehirleri besleyen su kaynakları seviyesi tehlikeli boyutlarda.

Özellikle İstanbul ve Ankara su sıkıntısında en önde illerimiz.

Sulama kanalları altındaki tarım alanlarına yoğun inşaatlar yapılırsa, yeşilmanların içerisinden kilometrelerce HES için tahribat yapılırsa, yemyeşilmanlarımız altın madeni yapılacak diye kel hale getirilirse, yine yemyeşil dağlarımız, meralarımız maden sahası diye yandaşa teslim edilir, tahribata uğratılırsa, HES diye diye nehirlerimizin su debileri kurutulursa, hava akışını kesen kule gibi binalar rastgele yerlere dikilirse herkes eliyle biçtiğinin akıbetine katlanacak.

Yağmur duası, kar duası...

Cenab-ı Allah'ın lütfunun kıymetini bilmez, tabiatı çıkarlar uğruna tahrip ederseniz sıkıntılar ve felaketler kaçınılmazdır.

Ege'de zeytinlikler, Karadeniz'de fındıklıklar, diğer bölgelerimizde altın, kömür, taşocağı, HES diye tahribatlara son verilmeli.

Atalarımızdan aldığımız emanetler ihanet edilmeden gelecek nesillere teslim edilmeli.

Hayattan ve tabiattan dersler çıkarılmalı, nimetin kıymeti bilinmelidir.

Yerüstü zenginliklerimiz satıldı, sıra yeraltı zenginliklerimize gelmiş olmalı.

Sevgi ve saygılarımla...