HÜSEYİN ALPAY YAZDI: "Okuyun, üretin, araştırın, yazıp konuştuklarınızı sağlam temellere dayandırın."
Siyasete “sıfır kilometre” başlayıp bugün milyarlarca lirası olanların söz sahibi olduğu, akıl verdiği, taban bulduğu bir dönemden geçiyoruz. Sağda da solda da “parası olan siyasetçilerin” itibar gördüğünü hepimiz biliyoruz. Bu aslında her dönem yaşanan bir “Türkiye gerçeği”. Herkes bunun böyle olduğunu bilir ve susar. Konuşma ihtiyacı hasıl olduğunda ise herkes “kendi hırsızını” korur, “karşı mahalledeki hırsızı” gündeme getirir.
Ülke yangın yeri… Ekonomi dibe vurmuş, faizler uçmuş, ev kiraları, market fiyatları, çay-simit ve yaşamak için gerekli ne varsa yanına yaklaşılmaz olmuş. Ama gündemde konuşulanlar bunlar değil. Ana muhalefet siyasi bir hamle ile hapse atılan Cumhurbaşkanı Adayını koruma ve kurtarma peşinde, iktidar ise bu kaotik ortamı fırsata çevirerek gerçek gündemden uzaklaşmanın keyfinde. Çaya çorbaya, kiraya sıra ne zaman gelecek, kimse bilmiyor.
Ekrem İmamoğlu’na küfre varacak şekilde hakaret edenler, CHP’ye ve İmamoğlu’na oy veren milyonlarca yurttaşımıza da küfür ve hakaret ettiklerinin farkında değiller. Ya da farkındalar ve bile isteye yapıyorlar bunu. Olayın yargıya intikalinden sonra küfür, hakaret ve tehdit mealine gelecek her türlü fiil ve bu fillerin sahipleriyle aynı ülkede yaşamanın bir külfeti var. Bunu biliyoruz. Biliyoruz bilmesine de demokrasiyi içselleştirmek bu kadar mı zor, onu anlamıyoruz işte. Demokrasi dediğimiz şeyin empatiden ibaret olduğunu nasıl öğreteceğiz bunlara? Anlayacakları sadelikte, “Kendin için istemediğin bir şeyi başkası için de isteme, istediğin şeyi de başkası için de iste” şeklinde açıklayacağımız empati duygusunun, herkese lazım olduğunu bilmeleri gerekiyor. Kavga ederek, düşmanlıklar yaratarak, küfür ve hakaret diliyle konuşup yazarak toplumu germeye ne hakları var? Politikanın doğasındaki “gerginliklerin” insan eliyle ve diliyle yumuşatılması bu kadar zor olmamalı.
Adalete güvenin sarsıldığı şu günlerde siyasetçilerin ve gazetecilerin daha temkinli konuşup yazmaları gerekiyor. Toplumun hassas noktalarıyla bu kadar uğraşmanın kimseye bir fayda getirmeyeceği çok açık. Herkesi anlamanın, anlamaya çalışmanın, karşılıklı saygı ile birlikteliklerimizi kuvvetlendirmenin önemi ortadayken, “benden olmayan herkes kötü” algı ve anlayışıyla hareket etmek ülkeye zarar verir.
Süleyman Demirel Bülent Ecevit başbakanken “Hükümetin başı” derdi Ecevit’e. Ama Ecevit Demirel’e hiçbir zaman “Muhalefetin başı” demedi. Her ikisi de birbirlerini eleştirirdi ancak bu eleştiriler hakarete varmazdı. Dönemin gazetecileri de aynı naiflikte ve kalitedeydiler. Biz o kaliteyi kaybettiğimizden bu yana yolumuzu da yönümüzü de bulamıyoruz. Ağızlardan necaset akıyor, kalemlerden kanalizasyonlar dökülüyor. Kin, nefret, aç gözlülük, tamahkarlık ve bilcümle kötülük “siyaset” olmuş, “gazetecilik” olmuş, iliklerine işlemiş bazılarının.
Kimse kusura bakmasın, Cumhuriyet Halk Partisi’ne küfredemezsiniz, ona oy verenlere hakaret edemezsiniz. Dönem dönem izlediği bazı politikalar nedeniyle CHP’yi eleştirebiliriz; ama bu eleştiriler partiyi sahiplenmemizin önünde bir engel değildir. Kaldı ki o CHP, Mustafa Kemal Paşa’nın harcını kardığı bir ata yurdudur. Yalnız CHP’ye değil hiçbir siyasi partiye ve siyasetçiye de bunları yapamazsınız. Küfür, hakaret ve tehdit acizlerin, cahillerin, okumamış insanların işidir; kendine “siyasetçi” ya da “gazeteci” süsü verenlerin aciz, cahil ve okumamış olmaları mümkün olmadığına göre, herkes kendine bir çekidüzen versin artık.
Toplumu germeyin. Okuyun, üretin, araştırın, yazıp konuştuklarınızı sağlam temellere dayandırın. Ali Şeriati’nin dediği gibi “Okuyun, çünkü mürekkebin akmadığı yerden kan akıyor.”
Okuyun, çünkü okumadan yazılmıyor, okumadan yazdığınızda cahilliğiniz çok belli oluyor…