Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Serdar Çalışkan yazdı: “Madem uzlaşma zamanı, hadi borçlarda da uzlaşalım.”
2025 yılının sonuna doğru geldiğimiz bugünlerde toplumun her kesiminde ortak bir beklenti var, borçların yeniden yapılandırılması. Özellikle esnafımız, küçük işletmelerimiz ve kamuya borçlu milyonlarca vatandaşımız, yüksek vergi ve prim yükü altında eziliyor.
Vergiler, Bağ-Kur primleri, SGK ödemeleri zaten aylık bütçeleri zorlarken, bir de geçmişten gelen borçlar omuzlara ağır bir yük bindiriyor. Bu noktada toplumun ortak sesi şu:“Madem uzlaşma dönemi, hadi buradan da uzlaşalım.” Esnafın ve halkın talebi yalnızca kısa vadeli ve dar kapsamlı bir düzenleme değil. Son beş yılı kapsayacak şekilde, daha geniş ve gerçekçi bir yapılandırma beklentisi söz konusu.
Borçların silinmesi değil, ödenebilir hale gelmesi arzulanıyor. Çünkü uzun vadeye yayılan, düşük faizli, 60-120 ay arası taksitlerle yapılacak bir düzenleme hem devletin alacağını tahsil etmesini sağlayacak hem de vatandaşın omuzlarındaki yükü hafifletecek.Bugün kamuya olan borçların dağılımına bakıldığında tablo oldukça net: %40’ını vergi borçları oluşturuyor. Gelir vergisi, KDV ve stopaj kalemleri başta geliyor. %35’i SGK ve Bağ-Kur primleri. Esnafın en çok zorlandığı yüklerin başında geliyor. %15’i belediye borçları ve çeşitli harçlar. Çöp, emlak, çevre temizlik vergileri dahil. %10’u diğer kamu alacakları. Oda aidatları, cezalar ve faizler bu grupta. Türkiye son dönemde birçok alanda uzlaşıyı, kucaklaşmayı konuşuyor. Eğer toplumda birlik ve beraberlik ruhunu pekiştirmek istiyorsak, ekonominin en alt tabakasını ayakta tutan esnafımızı, çiftçimizi, küçük işletmeleri görmezden gelemeyiz. Borçların yükünü hafifletmek, aslında ekonomik barışın tesisi anlamına geliyor. Çünkü borcunu ödeyemeyen esnafın dükkânı kapanıyor, kapanan dükkân zincirleme şekilde istihdama, üretime ve piyasaya zarar veriyor. Ekonomide güvenin ve sosyal barışın yolu, halkın sesine kulak vermekten geçiyor. Eğer “toplumda uzlaşma dönemi”nden bahsediyorsak, en büyük uzlaşma da devlet ile vatandaş arasında olmalı. Madem uzlaşma zamanı, hadi borçlarda da uzlaşalım. Bu çağrı, sadece mali bir talep değil, aynı zamanda geleceğe dair umutlu bir bakışın da ifadesidir. Yapılandırma beklentisinin karşılanmaması halinde hem devlet hem de toplum açısından ciddi riskler ortaya çıkacaktır.
Tahsil edilemeyen borçlar artar. Devletin kasasına girmesi gereken gelirler tamamen kaybedilir. Esnaf iflas dalgası ile karşı karşıya kalır. Zaten yüksek giderlerle mücadele eden küçük işletmeler kepenk kapatmak zorunda kalır. Kayıt dışı ekonomi büyür. Borcunu ödeyemeyen birçok işletme, ayakta kalabilmek için resmi kayıtlardan uzaklaşır. Bu da hem vergi kaybına hem de haksız rekabete yol açar. İstihdam azalır. Küçük işletmelerin kapanması demek, yanlarında çalışan binlerce insanın işsiz kalması demektir. Toplumsal huzursuzluk artar. Borcunu ödeyemeyen vatandaş, kendini dışlanmış ve çaresiz hisseder; bu da toplumsal barışı zedeler. Kısacası, yapılandırma yalnızca bir mali düzenleme değil; ekonominin devamlılığı ve sosyal barışın korunması için zorunlu bir ihtiyaçtır.