2023 yılında Türkiye’de sosyal medyada yabancı ve kaçak mülteci varlığına karşı yaptıkları paylaşımlar nedeniyle gözaltına alınan ve uzun süre kamuoyunda da geniş yankı uyandıran Türk ulusçularının davasında, Ankara 43. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilen beraat kararı, yalnızca hukuki bir sonuç değil, aynı zamanda ifade özgürlüğü ve ulusal güvenlik dengesinde yeni bir tartışma zemini oluşturdu.
Aralarında kamuoyunda tanınan isimler olan Erdi Can Çelik, Ömer Can Yetimoğlu, Emre Cuşan gibi kişilerin bulunduğu sanık grubu, o dönem deyim yerindeyse bir "şafak operasyonu" ile gözaltına alınmış, gözaltı süreleri yasanın izin verdiği en uzun süreye kadar uzatılmış ve haklarında “zincirleme şekilde, basın ve yayın yoluyla halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla ceza davası açılmıştı.
Yaklaşık bir yıl süren yargılamanın ardından gelen beraat kararı, gerek mahkemenin değerlendirmesi gerekse sanık avukatlarının ortaya koyduğu savunma gerekçeleriyle Türk hukuk tarihinde yeni bir içtihat olarak değerlendirilmeye aday hale geldi.
Ümit Özdağ’a Mahkûmiyet, Ankara’da Beraat
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, kamuoyunda çokça tartışılan sosyal medya paylaşımları ve mülteci politikalarına karşı söylemleri nedeniyle İstanbul’da yürütülen dava kapsamında yaklaşık beş aydır tutuklu bulunuyordu.
İstanbul’daki mahkeme, Özdağ hakkında mahkûmiyet kararı vererek tahliyesine hükmetti. Ancak aynı saatlerde, Ankara’da görülen ve benzer içerikte suçlamaların yöneltildiği davada, sanıkların tamamı hakkında beraat kararı verilmesi, yargı kararlarının tutarlılığı ve siyasal süreçlerle ilişkisi konusunda kamuoyunda geniş yankı uyandırdı.
Ankara’daki dava ile İstanbul’daki davanın benzer içerikli olması ancak sonuçlarının bu kadar farklılık göstermesi, hukuk çevrelerinde “hukuki değerlendirmelerde kişisel ve siyasal farklılıkların etkisi var mı?” sorusunu da beraberinde getirdi.
Avukat Alptürk Kaya’dan Tarihî Savunma
Ankara’daki davanın savunma makamında yer alan isimlerden biri olan Av. Alptürk Kaya, savunmasıyla mahkeme salonuna ve kamuoyuna damga vurdu. 2023 seçimlerinde Zafer Partisi'nin Tokat 1. sıra milletvekili adayı olan Kaya, yalnızca hukuki bilgiye değil, anayasal değerlere ve toplumsal gerçekliklere dayanan kapsamlı bir metinle müvekkillerini savundu.
Kaya’nın mahkeme huzurunda gerçekleştirdiği savunma, hukuk çevrelerinde “yeni bir doktriner metin” olarak değerlendirilmeye başlandı. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın temel ilkelerinden başlayarak Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na (YUKK), Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesine kadar birçok alanda detaylı analizler içeren bu metin, yalnızca savunma beyanı değil, aynı zamanda hukukî, sosyolojik ve siyasal bir duruş olarak da kayda geçti.
“Mülteci Halk” Diye Bir Kavram Yok
Kaya’nın savunmasında altını çizdiği ilk temel nokta, “mülteci” kelimesinin bir halk veya etnik topluluk tanımı değil, bireysel bir hukuki statü olduğuydu. Uluslararası hukukta “mülteci” kavramının bireylere özgü olduğunu belirten Kaya, “Mülteciler adıyla tanımlanabilir sosyolojik veya ulusal bir halk yoktur. Bu terim, bireylerin geçici korunma hakkına işaret eder, bir milleti ya da halkı tanımlamaz.” dedi.
Bu tespitin ardından, Türkiye’de bulunan Suriyelilerin “Türk ulusunun bir parçası değil, yabancı bir topluluk” olduğunu ifade eden Kaya, bu kişilerin 6458 sayılı YUKK kapsamında sadece geçici ve istisnai bir hukuki statü ile ülkede bulunduğunu vurguladı.
“Yabancıya Karşı Eleştiri, TCK 216 Kapsamında Suç Sayılamaz”
Savunmanın bir diğer önemli bölümünde, Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesinin yalnızca aynı halktan bireyler arasında oluşabilecek husumetleri kapsadığı vurgulandı. Kaya, “Yabancılara yönelik eleştiri veya tepkiler bu suçun maddi unsurunu oluşturmaz. Çünkü halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu, yalnızca aynı vatandaşlık statüsüne sahip bireyler arasında geçerlidir.” diyerek savunmasını güçlendirdi.
Kaya, ayrıca Suriye’nin Türkiye’nin bir parçası değil, bağımsız bir devlet olduğunu, dolayısıyla Suriye vatandaşları hakkında yapılan değerlendirmelerin Türkiye iç hukukunda “halklar arası nefret” olarak yorumlanamayacağını belirtti. Bu açıdan Uganda, Kongo veya Ekvator Ginesi vatandaşlarına yönelik yorumların suç teşkil etmemesi gibi, Suriyelilere yönelik eleştirilerin de suç olarak kabul edilmemesi gerektiğini savundu.
“Meşrû Toplumsal Tepki Cezalandırılamaz”
Av. Alptürk Kaya, Türkiye’de yaşayan milyonlarca düzensiz göçmenin toplumda yol açtığı sosyo-ekonomik yük, güvenlik riski ve kültürel çatışmaların halkta haklı bir tepki oluşturduğunu ve bu tepkilerin doğal karşılanması gerektiğini ifade etti.
“Toplumun geniş bir kesimi bu kitlenin yol açtığı sorunları artık doğrudan gözlemlemekte ve bu konuda düşüncelerini ifade etmektedir. Bu, tahrik değil, mevcut durumun doğurduğu doğal bir savunma refleksidir.” diyen Kaya, sanıkların paylaşımlarının da bu doğrultuda, toplumu bilgilendirme ve tehlikeyi görünür kılma amacı taşıdığını belirtti.
Ayrıca, kamu güvenliğine yönelik açık ve yakın bir tehlike varsa, bunun kaynağının sanıkların paylaşımları değil, Türkiye'de hukuki zemine dayanmaksızın bulunan ve gittikçe artan sayıda düzensiz yabancı kitlenin varlığı olduğunu vurguladı.
“Türk Milleti Adına Karar Veren Mahkeme, Türk Varlığını Tehdit Eden Faaliyetleri Himaye Edemez”
Kaya, Anayasa'nın başlangıç hükümleriyle savunmasının son bölümünü pekiştirerek, “Anayasa’nın 176. maddesi gereği, başlangıç hükümleri de anayasal normdur ve bağlayıcıdır. Hiçbir faaliyet Türk milli menfaatlerinin karşısında korunamaz. Bu ilke, sadece siyasi değil, aynı zamanda yargı organlarını da bağlayıcıdır.” dedi.
Türk milletinin güvenliğini ve çıkarlarını savunan açıklamaların suç değil, tam aksine anayasal bir sorumluluk olduğuna dikkat çeken Kaya, “Yargı makamları, Türk ulusunun varlığını tehdit eden faaliyetleri himaye eden kararlar veremez. Mahkeme kararı Türk ulusu adına veriliyorsa, bu milletin çıkarlarını da esas almak zorundadır.” ifadelerini kullandı.
“Bu Duruş, Yalnızca Bir Savunma Değil, Tarih Önünde Bir Sorumluluktur”
Savunmanın son bölümünde, yapılan açıklamaların yalnızca sanıkların değil, Türkiye’de yaşayan milyonlarca vatandaşın ortak kanaatlerini yansıttığını söyleyen Kaya, “Sanıklar, Türk ulusunun çıkarları doğrultusunda kanaat geliştirmiştir ve bu kanaatleri açıklamaktan çekinmemiştir. Bu duruş, yalnızca bir mahkeme savunması değil, tarih önünde sergilenen bir sorumluluktur.” dedi.
Kaya, ifade özgürlüğünün yalnızca beğenilen görüşler için değil, toplumun tehlikeye dikkat çeken ve kamu yararını gözeten açıklamalar için de geçerli olduğunu vurguladı.
Gazeteci Müyesser Yıldız da Davayı Takip Etti
Söz konusu dava, Türkiye’de son yıllarda ifade özgürlüğü, sosyal medya paylaşımları ve millî güvenlik ilişkisi ekseninde yürütülen yargılamalar arasında önemli bir yere sahip olarak öne çıkıyor. Gazeteci Müyesser Yıldız’ın da yakından takip ettiği duruşmalar, yalnızca hukuki değil, toplumsal anlamda da büyük bir tartışmanın merkezi haline geldi.
Alınan beraat kararı ve yapılan savunmalar, önümüzdeki süreçte hem sosyal medya kullanımının sınırlarını hem de yabancı göçmen politikalarına yönelik söylemlerin hukukla ilişkisini yeniden tanımlayacak gibi görünüyor.