Zaman zaman “vefa” ile ilgili yazıları kaleme almayı severim.

Aziz Peygamber “Vefa imandandır” diye buyurmuşken, “vefasızlık yapmak” bize göre değildir zaten. Yine böyle yazılarımda İbrahim Tenekeci’yi de anmadan duramam.

Ne diyordu büyük usta “vefa” ile ilgili?

“Vefa, kendini bilmektir. Dönüp bakmaktır. Unutmamaktır.”

Hayatın doğal akışında unuttuğumuz vefayı aslında yaşam biçimi yapmamız gerekirken, bugün onun uzağından bile geçemeyişimizin suçu da bize aittir. İnsanız, beşeriz, şaşarız; lakin iş “vefa”ya gelince “şaşmaz bir bilgelikle” ona dört elle sarılmalıyız.

İşte tam da bu noktada siyasette de vefanın olması gerektiğine öteden beri inandığımı belirtmek isterim.

Ama gelin görün ki yerel seçimlere doğru yaşanan süreçte, siyasi partilerin “vefa” eksenli düşünerek adaylarını belirlemeleri beklenirken, tam tersi bir şekilde “yeni” adayların “sahneye çıkması” dikkat çekiyor.

Misal Tokat’ta MHP’de köşe taşı olmuş emektar, vefakâr ve cefakâr ülkücüler bir kenara bırakılıp, tanınmayan ve partili olmayan bir adayla seçime katılma kararı alınması buna en iyi örnek… Şimdi o vefa timsali isimleri buraya yazarak kendilerini durduk yere hedefe oturtmayayım; çünkü malum, ne yazarsak birileri yanlış anlayıp karşısındakini de “657’ye tabi memur” olarak gördüğünden ayar çekmek isteyebiliyor.

Oysa ne bizler memur ne de onlar amir…

Gazeteci işlerine geleni yazdığında baş tacı, az eleştirdiğinde “kötü” olarak algılanınca, işler bu raddeye gelebiliyor işte.

Konumuza dönersek, “hayatın her alanında vefayı hepimiz gür sesle savunmalıyız” ana fikrini bu yazıya iliştirmemiz gerekecek. Dönelim yine İbrahim Tenekeci’ye:

“Mesela, ‘siyasette vefa yoktur’ derseniz, vefasızlığı normal bir davranış gibi görmüş ve göstermiş olursunuz. Aynısı, hayatın her alanı için geçerlidir. (…) Üzerimizde hakkı ve hukuku olan insanların zor zamanlarında, onların yanında mıyız, yoksa başka bir yerde mi? Az biraz mesafe aldığımızda, bizde emeği olanları görmezlikten geliyor muyuz? Geliyoruz… Üzülerek söyleyelim ki çeşitli ödeme biçimleri vardır ve bunlardan biri de vefasızlıktır. Yapılan iyilikler, verilen emekler, elbette alacak hanesine yazılmaz. Fakat vefa diye bir şey varsa ki var, işte o beklenir. Emeklerden, iyiliklerden ve sözlerden kurtulmanın en kestirme yolu, maalesef, vefasız olmaktır. Vefasız kimse, kıymetleri ve emanetleri kırarak, kullanarak ilerler. Oysa dünya taşınmaz maldır ve buradan götüreceğimiz şeyler bellidir.”

Ah Tenekeci, ah…Tokat’ta ülkücülüğün destanını yazmış, hapislerde yatmış, bedel ödemiş isimlerin partiden uzaklaştırıldığı, seçim kazanmak için ithal aday gösterildiği ve işlerine gelmeyeni yazan gazeteciyi hedefe koyanların olduğu bir şehirde, gel de vefayı bizlere bir kez daha anlat…

Anlat ki “Bize düşen; her türlü olumsuzluğa rağmen, vefa yokuşunu çıkmaya çalışmaktır. Yokuşun sonunda güzel bir şey olmayabilir, olsun. İnancıma göre, vefa doğuştandır, vefasızlık ise sonradan edinilir” sözünü kulaklarımıza küpe yapalım.

Her şeye rağmen bu şehirde vefayı siyaseti de içine alacak şekilde yapmaya gayret gösterecek olanlarla yan yana yürüyecek, gazeteciliğimizi de bize “parmak sallayanlara” karşı sadece Allah’a ve kendimize güvenerek yapmaya devam edeceğiz.

“Allah, Azze ve Celle” diyerek…