Aziz Peygamber “Her iyilik bir sadakadır.” diye buyurmuş. İhtiyaç sahiplerine yapılan maddi yardım anlamına gelen sadaka, yalnız maddi boyutta değil manevi anlamda da bilinen bir realitedir. Öyle ki İslam’ın güzel Peygamberi çok sadaka dağıtamadığından yakınan Hazreti Ali'ye, “Tebessüm et, bu da sadakadır” demişti…

Yaratılmış bütün canlılara karşı göstereceğimiz iyiliğin her bir zerresi için bir karşılık var. Hem bu dünyada, hem de inanıyorsanız gerçek alemde. Çaresiz, naçar kalmış bir ihtiyaçlıya uzatacağınız elin size vereceği iç huzuru şimdi nasıl anlatabilirim? Yaşayan bilir elbette.

Dünyadaki kötülüklere bakarak iyilikten kaçınamayız. Daha çok kötülüğe daha çok iyiliklerle karşılık vermezsek nasıl yaşayabiliriz? Sezai Karakoç “Kötülükleri bitiremeyiz, ama iyilikleri çoğaltabiliriz” derken bir yol gösteriyordu bizlere. Daha fazla iyilik; daha çok iyilik, yüzlerce, binlerce, milyonlarca, sonsuzca…

“Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir” diyen Hazreti Muhammed’in ve Kur’an-ı Kerim’deki “Allah yolunda harcama yapın; kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin, kuşkusuz Allah iyilik edenleri sever.” (Bakara/195) ayeti gibi yüzlerce hadis ve ayet ortadayken, insanlar iyilik yapmadan nasıl durabilir? Çok mal biriktirmek yerine ihtiyacı olana çokça yardım etmeyi emreden bir dine sahibiz. Dolayısıyla iyilikten öte gideceğimiz başka bir yer yok.

Yerden bir taşı kaldırıp kenara almayı, bir güçsüzün elinden tutup yolun karşısına geçirmeyi, bir çocuğa şeker almayı, bir yetimin başını okşamayı ve gülümsemeyi bile “sadaka” sayan İslam’ın yüce gönüllülüğü ortadayken umutsuzluğa kapılmaya gerek yok. Gücümüz yetiyorsa paramızla, paramız yetmiyor ya da yoksa merhametimizle iyilik yapacağız; iyilikleri çoğaltacağız ki dünya daha yaşanır bir yer haline gelsin.

Yazar Henry James, “İnsan yaşamında üç önemli şey vardır: Birincisi iyi insan olmaktır, ikincisi iyi bir insan olmaktır ve üçüncüsü iyi bir insan olmaktır” derken, hayırseverliğiyle bilinen Hollywood yıldızı Audrey Hepburn ise “Eğer güzel gözlerin olmasını istiyorsan, insanlara iyilikle bak, eğer saçların güzel olsun istiyorsan, bırak çocuklar ellerini geçirsin saçlarından, ince bir bedense isteğin, ekmeğini açlarla bölüş ve güzel dudaklara sahip olmak için, sadece güzel sözler söyle” demiş…

Yani sadece “iyi bir insan olmak” bu dünyadaki hikâyemizin ana fikri.

Bu yazıyı kaleme almama vesile olan Vali Numan Hatipoğlu’dur…

Hatipoğlu’nun önceki gün Engelliler Haftası münasebetiyle düzenlenen Özel Eğitim Şenliği'nde özel çocuklarımızla oynadığı “ellik” oyununu görünce bir kez daha gurur duydum devletimle. Vali Bey’in kendi evlatları gibi sevdiği özel çocuklarımıza olan ilgisi kalplerimizde çiçekler açtırdı. Bir kez daha bahara durdu umutlarımız, beklentilerimiz, özlemlerimiz…

Kendisiyle ilgili çokça yazı yazdım bu köşede. Allah izin verirse Vali Bey hakkında yazmaya devam edeceğiz. Eminiz ki dokunduğu hayatların ettiği dualar, hem kendisini hem de kadim devletimizi payidar kılacak. Hatipoğlu’nun bu milletin bir evladı, devletin merhametli yüzünü gösteren Valisi olarak güçsüze, çaresize, imkânı olmadığını düşünen, ama gerçekte ardında dağ gibi devleti olduğunu görünce kendine güveni gelen insanlarımıza uzattığı her el, semaya açılan duaları da beraberinde getiriyor.

O dualar, zırhıdır Valimizin.

O dualar, gücüdür devletimizin.

Bu milleti sonsuza kadar var edecek, bu devleti ebediyete kadar payidar kılacak realite; iyilik, adalet ve merhamet duygularıdır.

Biliyoruz ve inanıyoruz ki temeli, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” prensibiyle atılan yönetim anlayışımızı taçlandıranlarla bu ülke çok daha ilerilere gidecek, yolumuz ve bahtımız hep açık olacak…