Birgün Gazetesi’nden Faruk Bildirici, “Yüzlerce yerleşime gazete gitmiyor artık.” diye yazdı. (30.09.2024, Birgün)

Duayen gazeteci Bildirici köşe yazısında, gazetelerin tirajlarının büyük bir hızla düştüğüne vurgu yaparak, “Düşünün Hürriyet, Milliyet, Posta ve Fanatik gazetelerinin sahibi Demirören Holding’in İstanbul’da matbaaya ihtiyacı kalmadı; Hürriyet Gazetecilik’e ait baskı tesisi İstanbul DPC'yi iki yıl önce kapattı. Çevrenize bakın neredeyse gazete satılan büfe kalmadı, akaryakıt istasyonlarında marketlerde satılıyor artık basılı yayınlar. Ücretsiz dağıtılan, belediyelere ve kamu kuruluşlarına yapılan toplu satışlar olduğu herkesin malumu.” ifadelerine yer verdi.

Kâğıda basılı gazetelerin içinde bulunduğu trajik durum kimsenin dikkatini çekmiyor artık. Her şeyi dijitale bağlayan kesim kâğıda basılı kitap okumayı teşvik ederken, gazete ve dergileri es geçiyor. Oysa en kolay ve en ekonomik okuma alışkanlığını kâğıda basılı gazetelerin kazandırdığını herkes bilir. Ama nedense gazetelere karşı önyargı ve “teklifsiz ukalalıkla” dolu bir yaklaşım var.

Batı dünyası savaş halleri gibi önemli gerekçeleri göz önünde tutarak kâğıda basılı gazetelerin yaşaması için çeşitli çabalara girişip sonuç alıyor. Ama dünyadaki en tehlikeli coğrafyada yer alan ülkemizde, gazetelerin bir an evvel kapanması için sanki herkes iş birliği içerisinde.

İşte Faruk Bildirici de bu derdimizi dile getirdiği köşesinde şunları yazmış:

“Varlığını sürdüren tek dağıtım şirketi Turkuvaz Dağıtım da 1 Haziran’dan itibaren 146 yerleşim yerine dağıtımı durdurdu! Bunu da açıklamadılar tabii ama yerel Kastamonu gazetesinin ‘İki ilçemize gazete dağıtımı durduruldu’ haberinden öğrendim. Muhtemelen bu sayı daha da artmıştır aradan geçen dört ay içinde. Avrupa ülkelerinden daha hızlı bir düşüş var Türkiye’de. Gazete tirajlarının düşüşünü sadece dijital mecraların gelişmesine bağlamak da olanaksız. Hepsi birbirine benzeyen, dijital ortamdan farklı haber vermeyen, iktidarın ve güç odaklarının sesi olmaktan öteye gidemeyen kötü gazeteciliğin rolü de büyük…”

Düşünün, artık ülkedeki tek gazete dağıtım şirketi bile 146 yerleşim yerine gazete dağıtımını durdurmuş. İnsanların gazete okumaya teşvik edilmediği, dijital köleliğin parlatıldığı bir ortamda başka bir sonuç da beklenemezdi zaten. “Haber tıklama” gibi bir tuzakla; ilgili ilgisiz, bazen edebe ve adaba aykırı saçma sapan haberlerin okutulduğu dijital yayıncılığın özendirildiği bu süreç, hiç de doğru bir yolda olmadığımızı her geçen gün daha net çizgilerle anlatıyor bize.

Her eve en az bir gazete girmesi için kampanyalar düzenlemek, belki de yaşadığımız dijital kabustan bizi biraz olsun kurtarabilir. Kağıda dokunan, bir fikir yazısını okumasa bile bir paragrafındaki tek bir cümleye denk gelen birinin belki ufku bile değişebilir. Gazete tirajlarının yerlerde süründüğü bu ortamda böyle bir kampanyaya devletin önderlik etmesi beklenirken, yapılan düzenlemelere baktığımızda, sanki kağıda basılı gazetelerin bir an evvel hayatlarına son vermesini devlet istiyormuş gibi bir kanıya varılıyor…

Oysa devlet, halkın okumasını istemeli.

En kolay okuma alışkanlıklarının kazanılacağı yerin insanların gazetelere dokunmasından geçtiğini görmeli herkes… 19. yüzyılın en ünlü Alman şairlerinden Heinrich Heine, “Bu devirde düşünceler için çarpışıyoruz ve gazeteler kalemizdir.” derken, bugünleri de işaret etmiş bence. Dijital kaleler yerine kağıda basılı kaleleri tercih ederek düşünceleri çarpıştırmak, uygar tartışmalara ve fikir hareketlerine öncülük etmek, yaşadığımız yüzyılın asli görevlerinden biri artık.

Bu gerçeği hepimizin göreceği günler umarım çok uzaklarda değildir…

(Gazeteci yazar Hüseyin Alpay’ın bu köşe yazısı ilk olarak 9 Aralık 2024’te yayımlanmıştır.)