Milletler, kendi tutum ve inançlarıyla kendi kaderlerini çizerler. Kolay gelinmedi bu günlere. Kolay kazanılmadı bu topraklar. Nice canlar yitti, ocaklar söndü. Kınalı kuzular, koç yiğitler, sırtını sardığı bebesiyle cepheye koşan analar seve seve canlarını verdiler bu topraklar uğruna... "Şüheda toprağı sıksan da şüheda..." dizelerinde milletin sesi olan milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY hakikatleri dile getirirken vatan toprağının kutsiyetini çok güzel ifade etmiştir.

Bu yüzdendir ki bizim vatanımızın toprağı kutsaldır. Şehitlerimizin kanlarıyla çizilen sınırlar içinde ülkesi ve milleti ile bölünemez bir güç olarak, ay yıldızlı al bayrağının gölgesinde Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak sonsuza dek yaşayacaktır. Çünkü Türk milleti için vatan toprağı ve ay yıldızlı al bayrağı ana kadar kutsal, ana sevgisi kadar yüce sevgiye eştir. Onlar namustur, şereftir.

Çocuk yaşlarda başlayan bu sevgi, zamanla coşkuyla birleşerek sevdaya dönüşür ki doğuştan asker olan bu milletin evlatları şiirlerle, türkülerle, marşlarla bu aşklarını dile getirirler.

Edirne'den Van'a kadar

Benim güzel bir yurdum var

İster savaş, ister barış

Vermem ondan ben bir karış...! Derken çocuk kalplerimiz kıpır kıpır gözlerimiz ışıl ışıl olmuymuydu?

Ben bir Türküm dinim, cinsim uludur

Sinem özüm ateş ile doludur...! Dizeleriyle "cenke giderken" diyen

Mehmet Emin Yurdakul'un duygularını onunla yaşamamak mümkün müydü.?

Nerede kaldı kitaplarımızdaki coşkulu, duygusal, vatan, bayrak şiirlerimiz. Bırakın şiirleri okuma metinlerinde dahi çoğu kez rastlamak mümkün değil...

O kadar dolu ki toprağın şanla

Bir değil sanki bin vatan gibisin

Yüce dağlarına çöken dumanla

Göklerde yazılı destan gibisin... diye seslenen Halit Fahri Ozansoy'un "VATAN DESTANI"nı nasıl unutabiliriz ki...

Bu vatan toprağın kara bağrında

Sıra dağlar gibi duranlarındır

Bir tarih boyunca onun uğruna

Kendini tarihe verenlerdir...! Dizelerinde "BU VATAN KİMİN?" Diyenlere Orhan Şaik Gökyay'ın verdiği bu cevaptak sesimiz değil de nedir?

Bir eğitimci olarak ilköğretim kitaplarının birçoğuna göz attığımızda milli değerlerimize coşku ile hitap eden ne şiirlere, ne de metinlere rastladım. Tek tük istisnalar olsa da yetersiz olduğunu gördüm.

Ve de çok üzüldüm...

Onlarca yıldan bu yana cumhuriyeti yudum yudum yaşamış, onun nimetleriyle beslenerek bu günlere ulaşmış cumhuriyet çocuklarını düşündüm. Yüz yıldan bu yana bu uzun yolculuk süresinde daima ülkesine, bayrağına, vatan toprağına kutsal değerlerine sahip çıkarken, onların değerini bilen bilge ellere devir teslim etmişlerdir hep bu güzellikleri.

Lakin gözlemlediğim kadarıyla bu milli coşku ve duygusal güzellikler yetişen yeni kuşaklarda hızını keserken, önemini de yitirmiş. Bastırılmış milli duygular, anlamsız ve yanlışlıklarla dolu ifadeler canımı acıttı. Milli bayramlarımızı ve önemini bilmeyen gençleri gözlemledim. Bu görüntülerin sebeplerini düşündüm düşündüm!

Bir yerlerde yanlışlıklar, eksiklikler vardı, vardı da görmek istemiyorduk belli ki... Şunu açık kalplilikle söylemek istiyorum ki; bu ülke hepimizin. Başka Türkiye yok... Eğitim sistemimizden en alt kademede çalışanlarından tutun da, yazarlar, çizerler, bilirkişiler, siyasiler herkesin payı var bu oluşumda. Bu yüzden herkes elini taşın altına koymalı artık.

Çünkü: ÜLKE ve ÜLKÜ SEVDASINDAN YOKSUN BİR KUŞAK, O ÜLKEDE YAŞAYAN BOŞLUKLARDIR... Dersem yerinde olur herhalde...

Bu yüzdendir ki çocuklarımıza çağdaş eğitim sistemi içinde milli duygularını güçlendirip, etik değerler ölçülerinde de hayata hazırlamalıyız.

Zira savaş görmemiş, acılar yaşamamış, cumhuriyet ve bağımsızlık uğruna verilen onca mücadeleyi hikaye gibi algılayan bir kuşakla hep iç içeyiz ... Her karış toprağında onlarca canın yattığı güzel vatanımız, coğrafi konumu nedeniyle son yılların en sancılı, en sıkıntılı zamanlamasını yaşıyor. Dört bir yanı ateş çemberinde. "Dahili ve harici bedhahlar" da iş başındalar tabi ki. Teknolojinin de canavarlaştığı günümüzde her türlü kavgada kaybeden biz olursak o vakit uğruna ölünecek ne toprak nede toprak uğruna ölecek canlar kalabilir. Çünkü milletler kendi tutum ve inançlarıyla kendi kaderlerini hazırlarlar. Tarihler bunun örnekleriyle doludur.

Bizleri bu günlere taşıyan güç cumhuriyet, biten bir devrin küllerinden doğmuştur. Bu doğuşu hazırlayan ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları bu günlerin hesabını yaparak, cumhuriyeti o denli akılcı sağlam ve güçlü temellere oturtmuşlar ki o, asla vazgeçilmeyen yaşam biçimi, fazilet kaynağı olarak ilelebet varlığını sürdürecektir.

Çünkü ona kavuşmak, cumhuriyeti solumak için çok ağır bedeller ödenmiştir.

Mithat Cemal Kuntay ile başladığım yazımı yine onun sadeleştirilmiş dizeleriyle sonlandırmak istedim.

"Ölmez bu vatan; farz edelim ölse bile,

Çekmez dünyanın bedeni bu kocaman tabutu..."