NEDEN ‘YETMEZ AMA EVET” DEMİŞTİM…

Pir Sultan Abdal, “Anlayana aşk, anlamayana dert olsun” demiş ve çıkmış işin içinden… Israrla anlamak istemeyenlere, yapacak çok fazla bir şey yok. Çünkü kısa bir süre sonra anlıyorsunuz ki kullandığınız bütün iyi niyetlere rağmen hala öküzün altında buzağı arayanların amaçları başka… Maksadın üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek olduğunu hissettiğinizde, bir adım geriye çekilmek en iyisidir anlayacağınız…

Bilmeyenler için söyleyeyim, kısa bir süre önce gerçekleşen DSP Kurultayında Genel Başkanlığa aday oldum. Yaklaşık 2,5 yıl boyunca seçim çalışması gerçekleştirdim. Özellikle son 2 ayda 5 bin kilometrenin üzerinde yol kat ettim. Bu gezilerde Anadolu insanının sofrasının açıklığına, gönül zenginliğine ve “zamane dervişliğine” bir kez daha tanık oldum. Kapısını ve gönlünü açan yurtseverlerin samimiyetleri karşısında duyduğum mutluluğu sözcüklerle ifade etmem olanaksız.

Şu kadarını söyleyeyim, bu topraklardan asla umudunuzu kesmeyin… Çünkü Anadolu’da yaşamaya devam eden özgürlük ve bağımsızlık ruhu, bin yıllık törelerimizle harman edilmiş vaziyette dip diri yaşamaya devam ediyor. Kültürümüzün sevgi, saygı, merhamet, adalet ve paylaşım duygularıyla şekillenen aydınlık yüzü, coğrafyamızı daha yaşanır kılmayı sürdürüyor. Bin yıldır kaybolmayan ve daha nice bin yıllarca yitip gitmeyecek olan bu kültür, milletimizin mayasını oluşturduğu sürece sonsuza kadar içiniz rahat olsun.

Yazıyı yazmama vesile olan konuya gelince…

Bu gezilerim içerisinde özellikle sosyal medyada siyasi duruşuma ve gazetecilikteki köşe yazılarıma dönük haksız ve bir o kadar da mesnetsiz ithamlara tanık oldum. Bunlardan en vahimi “2010 yılındaki referandumda ‘Yetmez ama evet’ oyu veren Hüseyin Alpay” imgesiydi. Bunu yüzüme karşı soranlara, “Siz o referandumda neye hayır oyu verdiğinizi biliyor musunuz?” dediğimde, bilmediklerini söylemeleri ise apayrı bir ironik durumdu… Ama ben neye “evet” dediğimi çok iyi biliyordum… Burada bir kez daha yazayım: Ben, 12 Eylül 2010 yılında gerçekleşen Anayasa değişikliği paketinde hangi maddelerin değişeceğini “araştırarak-anlayarak” ve ardından “özgür irademle” onaylayarak “evet” oyu verdim. Bakın ben hangi maddelerin değişimi için “evet” oyu vermişim:

10. Madde: Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan pozitif ayrımcılığı içeriyordu. Maddede yer alan “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” İbaresine, “Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” cümlesi ile “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.” fıkrası eklendi.

20. Madde: Madde, kişisel verilerin korunmasını içeriyordu. Anayasanın 20. maddesinde yapılan değişiklikle herkes, kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip oldu. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsıyor. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlendi.

23. Madde: Yapılan değişiklik, vatandaşların yurtdışı seyahatlerini içeriyordu. Anayasanın 23. maddesinin 3. fıkrası şöyle değiştirildi: “Buna göre, vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilecek.”

41. Madde: Anayasanın 41. maddesinde ailenin korunması ve çocuk hakları ele alınıyordu. Maddeye, “Her çocuk, yeterli himaye ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.” hükmü eklendi.

51. Madde: Anayasanın 51. maddesinin 4. fıkrası, aynı zamanda aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olunamayacağı hükmü getiriyordu. Yapılan değişiklikle, Uluslararası Çalışma Teşkilatının (ILO) Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin 87. Sayılı Sözleşmesine aykırı olduğu için söz konusu fıkrası yürürlükten kaldırıldı.

Ve ayrıca, 53. maddede yapılan değişikle memurlara toplu sözleşme hakkı getirildi. Grev ve lokavt hakkına sınırlamalar getiren, Anayasanın 54. maddesinin üçüncü ve yedinci fıkraları yürürlükten kaldırıldı. Böylece sendikal haklar ile grev ve lokavt hakkının kullanılabilmesi bakımından, ileri bir adım atılmış oldu. Anayasanın 125. maddesinde değişiklik yapılarak, Yüksek Askeri Şurası (YAŞ)'nın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç, her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolunun açılması sağlandı. Anayasanın 53. maddesinde yapılan değişiklikle, memur ve diğer kamu görevlilerine toplu sözleşme yapma hakkı verildi. Anayasanın 129. maddesinde yapılan değişiklikle memurlar ve diğer kamu görevlilerine verilen uyarma ve kınama cezaları da yargı denetimine açıldı.

Ve her şeyden önemlisi… 12 Eylül darbecilerine yargı yolu açıldı. Genel başkanlığına aday olduğum partinin efsane lideri Mustafa Bülent Ecevit’i bile hapishaneye atan 12 Eylül darbecileri, geçici 15’inci maddenin kaldırılmasıyla yargılandılar. Diğer maddeleri geçtim, 12 Eylül dönemindeki Milli Güvenlik Konseyi üyeleri ile bu dönemde kurulan hükümetler ve Danışma Meclisi'nde görev alanların yargılanmasını önleyen geçici 15. maddenin kaldırılmasına, bugün kim karşı çıkabilir söyler misiniz?

Dönemin DSP Genel Başkanı “CHP hemen hayır cephesine geçmeseydi ben bile evet oyu verecektim” demişti… CHP irademize ipotek koyamazdı. Biz özgür irademizle her türlü baskıya göğüs gererek yurttaşlık bilinciyle hareket etmek zorundaydık. Öyle de yaptık. Ben de kendi adıma böyle davranarak evet oyu verdim.

Neden “hayır” oyu verdiğini bilmeyenlere hatırlatırım…

(Bu yazı Hüseyin Alpay tarafından 30 Aralık 2019’da yayımlanmıştır.)