İstanbul’da 6,2 şiddetinde yaşanan deprem, ülkemizin bu konudaki gerçeğini bir kez daha hatırlamamıza vesile oldu. Deprem gerçeğinin ötelendiği, gündemin sığ siyasetten ibaret sayıldığı Türkiye’de önlemler konusunda harekete geçmek, ancak sarsıldığımızda aklımıza geliyor. Oysa depreme karşı bir bütün halinde tedbirlerin alınması gerektiği biliniyor.

Daha 1 hafta önce 18 Nisan 2025’te Prof. Dr. Naci Görür şu açıklamayı yapmıştı:

“Bir kez daha söylüyorum. Deprem dirençli kentler oluşturmak sadece ‘Kentsel dönüşümle olmaz’. Kentin bileşenleri olarak bütünsel bir anlayışla yönetim, halk, altyapı, yapı stoku, ekosistem-çevre ve ekonomiyi depreme hazırlamak gerekir. Sadece kentsel dönüşüm müteahhitlik projesinden öteye gitmez. Kentin önce gerçek mikro-bölgeleme çalışmasını yapacaksın. Bu verilerin ışığı altında alt ve üst yapıyı planlayacak ve elden geçireceksin. Uygun olmayan zeminleri yeşil alanlara dönüştüreceksin, ekonomiyi depreme karşı güçlendireceksin. Sokağa inip 6 bileşenle ilgili olarak nonstop çalışacaksın. Bu çalışmalarda yerel yönetim ve hükümet etkili olarak iş ve güç birliğinde olacak ve işin yetkilisi olacaklardır. Türkiye’nin en büyük işi kentleri depreme hazırlamak olmalıdır. Gerçek varoluş sorunu budur. Diğerleri daha sonra da yavaş yavaş olur.”

Allah’ın verdiği aklı çalıştırmayıp zayıf zeminlere çürük binalar yaparak rant ve talan anlayışıyla hareket etmenin sonucunda depremlerde can ve mal kayıpları inanılmaz derecede büyük oluyor. Daha 2 yıl önce Hatay merkezli 11 şehri etkisi altına alan depremde 55 bin yurttaşımızı kaybettik. Acısını unutmadan sallantılar devam etti, ediyor ve edecek de. Ama ne yazık ki bu konuda saçma sapan tatbikatlar dışında çok da fazla bir şey yapılmıyor. Okullarda “iş olsun beri gelsin” anlayışıyla yapılan tatbikatları görseniz, (ki çoğunuz biliyorsunuzdur) ne demek istediğimi anlarsınız.

Tokat da aynı kaderi yaşayan bir şehir ve bu konuda savunmasız maalesef. Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Jeoloji Mühendisleri Odası’nın Tokat ile ilgili 2021 yılı Mart ayında yayımladığı rapor ortada. Bu rapor doğrultusunda birçok yazı kaleme aldım, anladığım kadarıyla yazmaya devam edeceğiz. Önümüzdeki 50 yıl içerisinde gerçekleşme olasılığı çok yüksek bir depremde Tokat il sınırları içinde meydana gelmesi beklenen yer sarsıntısı miktarının belirtildiği rapor (ne hazindir ki) beklenen ilgiyi görmedi.

Şehri yönetenlere 4 yıl önce gönderilen bu rapor için kimse kılını kıpırdatmadı bugüne kadar. Halbuki o raporda yalnız ilçelerde değil, Tokat merkezde de büyük bir riskin olduğu vurgulanıyordu.

Depremle her sarsıldığımızda aklıma geliyor ve yeniden okuyorum o raporu. Okuması gerekip tedbir almayan yetkililere, “Tokat zayıf bir zemine sahip olmanın, bu nedenle de olası bir depremde şiddetle sarsılacak olmanın yanı sıra il merkezindeki binaların altından diri fay geçen illerimizden biridir. Bu nedenle Tokat’ın olası büyük bir depremde hem depremin yaratacağı şiddetli sarsıntı hem de yüzey faylanması tehlikesi nedeniyle hasar alması beklenmektedir…” diye sesleniliyor o raporda.

O vakit, 23 Eylül 2024’te yayımladığım köşe yazımı bitirdiğim cümlelerle bu yazımı da bitireyim:

Peki, bu şehri yönetenler daha neyi bekliyorlar? Depremin olmasını, büyük acıların yaşanmasını mı neyi bekliyorlar? Son yaşadığımız Hatay merkezli 11 ili etkileyen depremin sonuçları ortadayken, 2020 yılında konunun uzmanları tarafından adeta çığlık atarcasına yazılan söz konusu rapor varken, bu vurdumduymazlık, aldırmazlık, umursamazlık çok can sıkıcı.

Tokat’ı yöneten atanmış ve seçilmiş muktedirlerin depreme dayanıklı villalarda oturmalarının rahatlığı, omuzlarında taşıdıkları büyük vebali unutturmaz, bunu bilmelerini ve daha fazla “ah” almamalarını dilerim.