Diyarbakır’da kayyum belediye başkanı bir bulvara Şeyh Said adını vermiş. İyi Partili İstanbul Milletvekili Mehmet Ensarioğlu da Şeyh Said’in vatan haini olmadığını savunmuş.

Şeyh Said isyanı 13 Şubat 1925’te patladı.

Elazığ’a bağlı Eğil Bucağı’nın Piran Köyü’nde suçluları yakalamaya gelen jandarma müfrezesine ateş açarak birçok jandarma erinin şehit edilmesi ile başlayan isyan, Türk Ordusu’nun güçlü baskısı ve takibi sonucu 15 Nisan 1925’te bastırıldı ve Şeyh Said teslim oldu.

İsyan hazırlığının asıl sahibi Osmanlı Devleti’nde devlet şurası başkanlığı yapmış, Şeyh Said’in amcaoğlu Seyid Abdulkadir’dir.

Şeyh Said isyanı başlatılınca Seyid Abdulkadir kızmış, isyanın bir ay önce başladığını savunmuştur. İsyanın başlatıcısı ve destekçisi İngilizler’dir. Lozan’dan sonraya bırakılan Musul meselesine zemin arıyorlardı İngilizler.

İngilizler, Abdülhamid’in Musul petrollerindeki şahsi hissesini Beyrut’ta bulunan Aldülhamid’in büyük oğlu Selim’den satın alarak, petrolde hak sahibi oldular ve Musul petrollerinin ellerine geçmesiyle büyük kazanç sağladılar.

İsyan bastırılıp da Şeyh Said yakalandıktan sonra Şeyh Said idama mahkum oldu. İsyancılardaki parola ‘din elden gidiyor’ idi. Şeyh Said yakalandığında Mazhar Müfit Bey Şeyh Said’e soruyor; Din nasıl elden gidiyor? Camilerde namaz kılınmıyor mu? Minarelerde ezan okunmuyor mu? Oruç tutulmuyor mu, ibadet yapılmıyor mu? Bunun üzerine Şeyh Said, ‘Yaptık bir kere, fena yaptık. İnşallah sonu iyi gelir’ demiştir. Şeyh Said’in bu düşüncesi ve isyanın altında yatan, başkenti Diyarbakır olmak üzere bir kürt devletinin kurulması idi.

Bu düşünce Said-i Nursi’nin kurduğu Kürt Teali Cemiyeti’nde de vardır.