MHP’nin kurucu lideri Alparslan Türkeş’in “Dokuz Işık Doktrini” adını verdiği manifestosunda çok önemli ibareler yer alır. Bunlardan en öncelikli olanı bence merhum Türkeş’in Avrupa Birliği ile (o dönemdeki adı “Ortak Pazar”dı) Çin’e olan bakış açısıydı.

Alparslan Türkeş “Dokuz Işık Doktrini”nde yol arkadaşlarına ülkücülüğün yol haritasını anlattı. “Ülkücülüğün ana ilkeleri” olarak bilinen doktrin; Milliyetçilik, Ülkücülük, Ahlakçılık, İlimcilik, Toplumculuk, Köycülük, Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik, Gelişmecilik ve Halkçılık ile Endüstricilik ve Teknikçilik” olarak 9 umde olarak bilinir.

“Dokuz Işık Doktrini”nin köşe yazımıza konu olan dış ilişkilere dönük açıklamaları bugün de önem arz ediyor. Alparslan Türkeş, Türkiye’nin Ortak Pazar’a (AB’nin o dönemdeki adı) girişini sanayileşmemiz için “ciddi bir engel” olarak gördüğünü belirterek şunları ifade ediyordu:

“Kuruluş masrafları, tecrübe kazanıncaya kadar geçecek zaman gibi faktörler dolayısıyla sanayileşmeye çalışan memleketimizin ileri birer sanayi memleketi olan Ortak Pazar devletleriyle rekabet etmesi mümkün değildir. Yabancıların ülkenin istediği, yerinde istediği ölçüde arazi ve imkân edinmelerine fırsat vererek Sevr Anlaşması’nın dolaylı uygulanmasına sebep olacağı, kültürel ve sosyal deformasyona yol açacağı ve milli sanayinin gelişmesini engelleyeceği için Ortak Pazar’ın açıkça ve kesinlikle karşısındayız. Kalkınma için bölgesel işbirliği anlaşmasının milli yararlar açısından geliştirilip genişletilmesinde yarar görüyoruz. Üçüncü dünya ülkeleri ve Kıta Çin’iyle ticari ilişkileri geliştirmenin büyük yarar sağlayacağına inanıyoruz.”

Merhum Alparslan Türkeş1993’te gerçekleşen Türk Dünyası Kurultayı’nda ise şöyle diyordu:

“Türkler coğrafyanın ve tarihi olayların bölmüş olduğu çeşitli bağlantılar dolayısıyla Ruslarla dostça ve insan haklarına dayalı, demokrasi ilkelerine uygun, karşılıklılık ilkesi çerçevesinde birbirlerinin içişlerine karışmadan eşit şartlarda ve eşit haklara sahip olarak çok sıkı bir işbirliği düzenlemelidir.”

Bugün ülke olarak yaşadığımız sorunlara baktığımızda, Amerikan ve Batı emperyalizminin Türkiye üzerindeki emellerinin birçok meselemizin ana kaynağını olduğunu görebiliriz. Seçimlere müdahale anlamını taşıyacak çokça sözün ve eylemin dış dünyada gerçekleştiğini de hatırlarsak, merhum Türkeş’in Avrupa Birliği hakkındaki sözlerinin kıymeti daha da ortaya çıkıyor.

Türkeş’in Rusya ilişkiler hakkındaki ifadeleri ise apayrı bir anlam taşıyor. Yıllar boyunca Rusya’yı “komünist tehdit” olarak gören ülkücü hareketin liderinin sağduyulu bir bakış açısıyla değerlendirerek ifade ettiği “Ruslarla işbirliği” önerisi çok dikkat çekici. Merhum Türkeş ülkesinin menfaatlerinin Batı’da değil, Doğu’da olduğunu bir kez daha işaret ederek, tabanına da önemli mesajlar vermiş bir lider olarak bugün bir kez daha gönüllerdeki yerini sağlamlaştırıyor.

Öte yandan Rıza Müftüoğlu “Derin Sayfalarıyla Milliyetçi Hareket” adını verdiği kitabında, 1994’teki MHP Kongresi’nde Nazım Hikmet’in “Bu Memleket Bizim” şiirini okuyan Türkeş’in “Bunu neden yaptınız?” sorusuna şu yanıtı verdiğini yazmış: “Bölücüler azıttı. Milli blok oluşturmalıyız. Bu blokta solcular, Nazım’ı sevenler de bulunmalı. Onlara bir zeytin dalı uzattım. Beraber olmalıyız mesajını verdim.”

Evet, bugün Milli Cephe’de ülkücüler ile Milli Solcular aynı mevzidedir. Bu mevzi vatan savunmasında Amerikan ve Batı Emperyalizmine karşı, Ortadoğu’nun, Afrika’nın ve Doğu’nun ezilmiş, sömürülmüş halkları ile Rusya, Çin ve İran odaklı doğudan yükselen güneşin aydınlığıdır.

Alparslan Türkeş’e rahmet olsun…