Demokratik rejimlerin, diğer yönetim birimlerinden birincil ayrıcalığı ve üstünlüğü, iktidar erkinin evrensel hukuk dairesinde sancısız, kavgasız ve barışçıl bir şekilde el değiştirebilmesidir. Başka bir ifadeyle, demokratik rejimlerde iktidara seçimle gelinir seçimle gidilir. Kim gidecek kim gelecek; buna, seçici irade olan halk karar verir. Zaten demokrasinin bir tarifi de halkın halk tarafından yönetimi değil midir?

Elbette iş seçimden ibaret değil. Elbette iş dört-beş yılda bir seçmen tarafından önüne konan sandıktan ibaret değil. Esas mesele, bir dönem için seçilen yönetimin denetlenebilir ve halka hesap verebilir olmasıdır. Yani öyle seçilmiş kral olmak yok. Yani, bir halk deyimiyle “mahkeme kadıya mülk değil.”

Demokrasinin bir başka tarifi de, kurallar ve kurumlar rejimi olmasıdır. “Yasama”, “Yürütme” ve “Yargı” erkleri, yasalar ve anayasa dairesinde görevlerini yaparlar. Aslolan halkın, vatandaşların özgürce ve güvenle yaşaması, yaşatılmasıdır. Peki, bugün ülkemizde uygulanan “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” demokrasiye uyar mı? Hayır, uymaz.

Demokrasinin bir anlamı da iki kanatlı olmasıdır. Bir kanadı iktidar ise; öbür kanadı muhalefettir. Her rejimde iktidar vardır ama muhalefet yalnız demokratik rejimlerde olur. Bir seçimde hür iradesiyle oy kullanacak vatandaş ister iktidara oy verir, isterse muhalefete. Buna sadece saygı duyulur. Saygı duyulamayacak şey, iktidardaki parti veya partilerin, muhalif parti veya partileri düşman gibi görmesi, baskı uygulamasıdır.

Demokratik rejimlerin bir alamet-i farikası da, temel hak ve özgürlüklerin güvence altında olmasıdır. Bunun en başında düşünce, fikir ve ifade hürriyetidir. Anayasamıza göre de basın hürdür, sansür edilemez. Geleneksel bir deyişle de basında haber kutsal, yorum hürdür. Bununla da iş bitmez. Emek de kutsaldır, emeğin de hakkını vereceksin. Emekçinin, işçinin tüm çalışanların güçlü sendikaları olmalı ki her türlü hakları, yeterince korunabilsin. Velhasıl her alanda sivil toplum örgütleri olmalı.

Gelelim 14 MAYIS seçimlerine… 10 MART’tan itibaren seçim takvimi başlamıştı ve siyasi partiler ittifaklar halinde iktidar ve muhalefet olarak kampanyalar yürüttüler. Aslında genel seçimlerin, yürütülen kampanyaların bir demokrasi şöleni gibi geçmesi beklenirken, tam aksi oldu; adetâ bir karabasana dönüştü. Nihayet, bir hakaret, yalan ve iftira sağanağı altında kalan muhalefet, acı acı yakınarak; “siyasi hayatlarımızda böyle rezil bir seçim görmedik.” Ve “biz artık bunları Allah’a havale ediyoruz.” dediler.

            Yalan ve iftira, dinimizce de büyük günahlardan sayılıyor. Bu konuda, Kur’an-ı Kerim’de onlarca ayet var. Bir tanesini buraya alıyorum: NUH Sûresi 11. Ayet: “Doğrusu, iftira ile gelenler sizden birkaç kişidir. Bunu kendiniz için şerr sanmayın, belki o sizin için hayırdır. O iftiracılardan her birine kazandığı günah vardır. Onlardan iftiranın büyüğüne sahip çıkıp yürütene ise büyük bir azap vardır.”

            Yarın 28 MAYIS, yani Cumhurbaşkanı 2. Tur seçimi yapılacak.

            Yarın, sabah ola hayrola…