Yeşil ve mavi karışımı rengi olan nehirin kenarındaki çay bahçesine oturduğu zaman adamın  tüm siniri geçmişti.

    Neden sinirlenmişti adam?

    Bir şeye sinirlenmişti işte. Para  diyebilirsiniz konuya. Ya da  siyaset, ya da spor da diyebilirsiniz. Ya da bir aile kavgası? Yahut da bir trafik  kavgası. Bunlar her gün en çok yaşanan kavgalar değil mi? Çünkü kavgaların tartışmaların çoğu bunlar yüzünden çıkmıyor mu ?  Ya da  mal mülk  , ya da  üstünlük sevdası da diyebilirsiniz ama  adamın tartıştığı konu  hiç de tahmin ettiğiniz konu değildi. Çok sıradan yaşanmayan bir şeye kızmıştı işte. Kavga değil kızgınlık diyelim.

      Nehir kenarındaki çay evinde tam da nehirin yanında masaya oturarak kendisine bir  Nescafe söyledi adam. Yanında  tek dilim pasta istedi garsondan. Sonra   yavaş yavaş yuvasında akan nehre  dikti gözlerini.Berrak nehir hiç acelesi yokmuş gii salına salına  akıyordu. Aanki adamın sinirini de önüne katmış da  götürüyordu. Nehirlerin bu özelliğini severdi adam. Sinirli  olduğu zaman  nehir kenarında bir çay evinde  böyle sters atardı. “İyi ki  nehir kenarında   bitr şehirde yaşıyorum” dedi içinden. 

      Biraz  önce bankta oturur ve caddede gelip  geçenleri gözlemleyerek  kendini dinlendirirken  yanına gelen densiz  ve hadsiz iş arkadaşı  “ Bu ne asosyallik ? “ demişti.  Arkadaşına belli etmeden   bir hal hatırdan sonra Adam da  sinirlendiğini belli etmeden  yanından bir bahane ile uzaklaşmış iş arkadaşından ve  kendini nehrin kenarındaki bu çay evine atmıştı. İş yerinde beöyle hadsiz ve  densiz arkadaşlarından hep uzak durmasına rağmen onların arada sataşmalarına maruz kalmaktan kendini kurtaramazdı adam.

     Kahvesini beklerken   kendine sormaya başladı ” Ben gerçekten sosyal olmayan  bir asosyal bir insan mıyım ?  “Asosyal insna olmak ne demek” , neden durup dururken  bu  soruyu sorarak huzurunu kaçırmıştı iş arkadaşı?

       Düşündükçe anladı ki, bazı insnalar  başkalarının hzuurunu kaçırmakta mahirler ve bunu marifet sanıyorlar. “Zannederim ev  ve sosyal yaşamlarındaki saçnalıkları  marifet zannaderek, biraz da  hayattan gayesi olmayanların  kendilerini ciddiye alarak dinlediğini gördüklerinde  bu tip insnalarda  hadsiz ve  densiz davranışlarını marifet sanıyorlardı. Bunların saçma tutumuna da  çok insan  tepki göstermediğinden toplumda bu tür insanlar  gençlere kötü örnek oluyorlardı.

      Sosyallik nedir?  İnsan tek başına  takılıyorsa   gezmeyi tek başına seviyorsa asosyal mi olur?Bu soruları kendine sordu  adam. Birisi kendine olumsuz  davranışlarda bulunursa  bu soruları hep kendine sorardı. Kendini sorgulamayı ve olaylar ve  insan davranışları hakkında düşünmeyi severdi. Gazetelerde genelde psikiyatris ve  psikolog yazılarına bayılırdı. Bu da kendine huzur verirdi.

      Bu konuda biraz düşündü. Toplum kendisi gibi davranmayan,  faydasız olan konuşmalara ve sohbetlere dahil olmayan insanları , yanı çoğunluğa uymayanları asosyal veya yalnız algılıyorlardı belli. Ama adama göre bu değildi yalnızlık. Düşünmesini bilen insan güzel düşünceler ile hareket ediyorsa  ve  bir kalem, bir defter, bir kitap  hediyesi ile bir çocuğa, bir gence umut  oluyorsa  bu asosyallik ve yalnızlık mıydı? Hadiste ne demişti  Yüce rehber  “ İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır”. Fayda neydi?  Galiba kimi  başkalarına faydası olmayan, iş bitince mesai dolsun diye ağzına geleni söyleyerek insanları  eğlendiren insan mıydı?  Yoksa cinselliği çağrıştıran  anlaması el kol hareketleri yapmak mı sosyallikti? Bunu düşündü bir süre. “Anlamsız hareketler yapan  insan anlamsızdır” dedi içinden.

         Kahvesi gelip yudumladığında, pastadan bir  lokma ağzına attığında keyfi yerine gelmişti. Aslında   bu  kahve ve  pasta keyfini bir Üniversite hocası arkadaşı,iş arkadaşı, Üniversite okuyan ama  özel hayatı ile alakalı soru sormayan, bunun yanında  “nasıl gelişebilirim? “ sorusu çevrçevesinde sorular soran bir Üniversiteli ile yapmak isterdi ama   davet ettikleri insanların bahanesi çoktu. Ya da  tek başına düşünmesi için  Yaratan ona fırsat veriyordu. Bunu anlamayanlarda bunu asosyallik veya yalnızlık sanıyorlardı.

       Bunları düşünürken keyiflendi. Canı bir kahve ve bir dilim pasta daha istedi. Hamen ısmarladı. Tam da  pastayı ağzına atarken hemen yanında  birinin  bittiğini ve  elleri ile gözlerini kapadığını hissetti. Bu eller  küçük ve minik ellerdi. Bir anda bu minik elleri yakalayıp dokundu. Tanıdık bir eldi. Yumuşak, tutuşundan sevgi  dolu olduğu belli olan bir el. Dönüp baktığında bu minik elin tahmin ettiği gibi   kardeşinin minik oğlu   Umutcan’ın eli olduğunu anladı.

   -Amca  bu ne dalgınlık? Diyordu. Biraz sonra yanlarına kardeşi ve  yengesi de  geldi.

   Kardeşi  abisinin bu  tek başına  yeme  içme ve  düşünme  davranışlarını bildiğinden  :

 -Gene derin mevzulara dalmışsın ağabey , dedi.

   Densiz iş arkadaşının olumsuz  tavrına rağmen kardeşinin ve yeğeninin bu sevgi ve  hoşgörü kokan ve  hissettiren bu tutumu karşısında derin düşüncelerden  sıyrılarak gülmeye başladı  adam. Haklıydı da   kimi  üzer, kimi sevindirirdi bu dünyada  kötüler üzerken, iyiler hep sevindirirdi işte.

     Kardeşine sevgiyle bakarken:

       -Bir iş arkadaşım beni yalnız  olarak bankta otururken  görünce  “asosyal” dedi de, ben buna üzüldüm. O yüzden buraya geldim. İnsan tek başına kalınca  asosyal mi oluyor yani? Halbuki beynimde  yüzlerce soru ve  güzel düşünce beni sosyalleştiriyor. Bunları insanlarla paylaşıyorum ama  paraya pula düşkün insanlar hemen  para harcayacağız  korkusu ile  düşüncelerimizi ret ediyorlar. Bende  insanlarla muhatap olmamaya bakıyorum. Bence imkanı olduğu halde  güzel düşünceleri  imkanları ile desteklemeyen insanlar en büyük asosyal insanlardır.

       Adam bu sözünü  bitirmeden kardeşi kalkarak ağabeyine sarılarak :

    -Sen çok yaşa abğabeyciğim. “gerçek engelli olan insanlar  ve   asosyal olanlar imkanları olduğu halde güzel fikişrleri  maddi olarak desteklemeyen ve    sanki güzel fikirleri maddi olara desteklemedikleri zaman  o fikirlerin olmadığını veya öleceğini zannedenlerdir. Ama o fikirler ret edildikçe  ret edilenler tarafından daha çok beslenirler ve  gün gelir  ret edenlerin  anlamadıkları beyinlerinde patlar ve mahçup olurlar” dedi.

      Kardeşine, yeğenine, yengesine sevgiyle bakarken onlara da kahve ve pasta ısmarladı. Yaş günü yoktu ama  asosyal insanlara inat  sosyal olmanın  doğumu  vardı. Aslında doğum değil de bu güzel düşüncenin büyümesini kutluyorlardı ailece.

      Adam  “ bizim güzel düşüncelerimiz  ret edilse de ölmeyecek ve  biz imkanımız oranında bu düşünceleri bir fidan gibi besleyeceğiz ve er  ya da geç meyve verecekler. Ret edenleri de tarih  sayfalarında   “asosyal insan” olarak  yazcaaktır  diye düşünürken gülümsüyor,  yeğenine bakarken  “bizler bu güzel düşünceleri siizlere anlatacağız yeğen,  ret edenler yapamasa da siz maddi açıdan güçlenerek hayata geçireceksiniz” diye düşünürken, yeğeni anlamış gibi amcasına sevgiyle bakıyordu.