Mustafa Kemal Paşa’nın kurduğu CHP antiemperyalist, ulus milliyetçiliğini ön planda tutan ve halkın önceliklerini kendine referans eden anlayışı ile o günün dünya realitesinde ön planda yer almış bir partiydi. 1938 yılına kadar toplumun yaşadığı değişimin 40’lı yıllardan itibaren yerini katı devletçi bir anlayışa evrilmesi, CHP’nin 70’li yıllara kadar kendini toplayamamasına neden olmuştur. Ne zaman ki Bülent Ecevit siyaset sahnesinde yer almıştır, işte o zaman CHP’de geniş kitlelere ulaşmanın şansını yakalamıştır.

1977 yılında aldığı ve bir daha da alamadığı yüzde 41,3 oy oranıyla CHP, toplumun bütün kesimlerine kendini kabul ettirmiş bir parti olarak tarih sahnesindeki yerini almışken, 12 Eylül’den sonra 1992’de ikinci kez kurulduktan sonra ise bir daha aynı başarıyı gösteremedi. Bunda en büyük faktör olarak Ecevit gibi bir lidere bir daha sahip olamayışı kadar, toplumun gerçeklerini kavrayamamış olması da gösterilebilir.

CHP’nin yerine 12 Eylül 1980 darbesinden sonra DSP’yi kuran Bülent Ecevit kurduğu yeni partisiyle koalisyonlar ve azınlık hükümetleriyle de olsa birkaç kez partisini iktidara taşımışken, CHP bir daha iktidar yüzü görememiştir. Değişen ve sürekli bir devinim halinde kendini yenileyen toplum yapısına ayak uyduramayan CHP, şimdilerde ise kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ü bile tartışır hale gelmiştir. (Yeni seçilen İstanbul İl Başkanı ile Genel Başkan Yardımcılarından Sezgin Tanrıkulu’nun ve partinin bazı önemli isimlerinin açıklamalarına bakınız.)

1992’de ikinci kez kurulan CHP’nin unuttuğu bir gerçek var: Hem Atatürkçü hem de Seyit Rıza'cı olunmaz. Seyit Rıza'ya "iade-i itibar" ve Tunceli'nin adını "Dersim" diye değiştirmek isteyenler, CHP içerisinden çıktı. Doğu ve Güneydoğu'daki PKK'nın siyasi örgütlenmesi olan KCK operasyonlarında tutuklanan Belediye Başkanları için, "Seçilmiş belediye başkanlarını nasıl tutuklarsınız" diye hesap soran da, işte bu CHP'ydi.

Bitmedi.

Hakkâri’de miting yapıp Türk bayrağı açamayan, PKK Diyarbakır'da yas ilân edip kepenk kapattırdığında CHP il teşkilatı olarak kepenk kapatan ve bunu yapanları disipline vermeyen partinin adıdır CHP.

Bitmedi, daha yazacak yüzlerce örnek var buraya yazılacak. Ama CHP’ye gerçekten gönül vermiş dostlarımı daha fazla üzmek istemiyorum.

Atatürk’ün ve ulus milliyetçiliğinin tartışıldığı CHP’nin genleri ile oynandığı aşikârdır. 24 Ocak 1993’te şehit edilen gazeteci Uğur Mumcu’nun “Atatürk’ü ve milliyetçiliği yadsıyarak solculuk yapma gafletine düşen bir sol, Türkiye’de hiçbir zaman başarılı olamadı, olamaz da. Türk milliyetçiliği, Türk halkının alın terini yabancı çıkarlara karşı korumak demektir.” sözü ise CHP’nin bugün yakalandığı hastalığın tek çaresidir.

Yani kısaca CHP’ye, yeni bir Mustafa Kemal, ya da yeni bir Mustafa Bülent Ecevit gibi bir dehanın genel başkan olması şarttır. Ya da şöyle demeliyim: CHP’nin, partiyi yerli ve milli çizgiye çekebilecek bir lidere ihtiyacı vardır. Peki, bu mümkün müdür?

Hayal de olsa, güzel bir düşüncedir…

(Yazarımız Hüseyin Alpay bu köşe yazısını ilk olarak 25 Ocak 2018’de yayımlamıştır.)