GÜNDEM köşesinde Cemalettin Yarkın yazdı: "Ve 6 EYLÜL 1206’da, büyük KURULTAY toplandı. Gündemin ilk maddesi oybirliğiyle onaylandı."

Çağlardan ortaçağ, yıllardan 1206 yılı idi. Bu tarihten onlarca yıl öncelerine, hatta daha eski tarihlere bakıldığında, Orta Asya’nın ucu bucağı görünmeyen topraklarında birbirleriyle sürekli çatışan, savaşan, zaman zaman da barışık olabilen kavimler karmaşası görülürdü. Bu karmaşanın asıl nedeni, kapsayıcı, siyasi bir stratejiden yoksunluk olabilirdi. Çünkü o kavimlerin % 80’i Türk kökenliydi. Göktürkler’den Oğuzlara, Uygurlardan Tatarlara, Türkmen Yörüklere, Kıpçak Türklerine, Özbeklere, Kırgız ve Kazaklara, Kerait, Merkit ve Naymanlara, Tuvalara ve Yakutlara değin Türksoylu topluluklar Asya’da ve Avrasya’da yaşıyordu.

O tarihlerde Ortaasya’da Peştunlar, Tacikler, Aymaklar ve Beluçlar gibi Türk kökenli olmayan küçük topluluklar da vardı ve ayrıca biraz daha yoğun bir nüfusla Moğollar yaşıyordu. Ve elbette ki, bugün olduğu gibi o çağda da, kadim uluslar olarak Asya’da Çin, Japon, Hind, İran ve Rus toplumları da mevcuttu.

O çağda durum böyleydi ama tâ eski çağlardan beri Türkler’e anavatan olmuş Orta Asya her daim hareketliydi ve üretkendi. Dünyada ilk tarım uygarlığı burada kurulmuştu. Demir, bakır vb. madenler burada keşfedilmiş ve işlenmişti. Nalbantlıktan saraciyeye, keçecilikten dokumacılığa, taş işçiliğinden nakkaşlığa değin her türlü el sanatları da gelişmişti. Mühendislikten mimarlığa ve tıbbi ilim-irfan vardı. Ve Türkler coşkun ırmaklar gibiydi. Zamanın ruhuna da uygun olarak Dokuz Oğuz, Üçoklar, Bozoklar ve Kıpçak kollarıyla batıya doğru da akıyorlardı.

Şimdi dönelim 1206 yılına. Bu tarihten 40 - 50 yıl öncesi Orta Asya’nın haline bakıldığında dirlik – düzenlik yerine karmaşa ve kargaşa baskındı. İşte böylesi bir ortamda Timuçin Bahadır Han’ın adı duyulmaya başladı. Kurduğu ittifaklar ve uyguladığı strateji ve taktiklerle duruma hakim oldu. Nihayet tüm Orta Asya’ya dirlik – düzenlik geldi ve büyük birlik kuruldu. Timuçin Han, 1206 yılı Eylül ayında toplanacak Kurultay gününden üç gün önce güvenlik ve asayiş deneyi yapmaya karar verdi. Ülkesinin iç güvenliğinden emin olmak istiyordu. Bu deney şöyle olmuştu:

Timuçin Han önceden anlaştığı ve gönüllü olmasını şart koştuğu, bakire genç bir kadını, kendi tavlasından seçtiği beyaz bir ata bindirdi. Başına altın pullarla bezenmiş bir taç koymuştu ve beline de gümüş bir kemerle beraber yeterince yolluk… Genç kadın iyi bir biniciydi ve yön tayini yapmasını da iyi bilirdi. Artık o, beyaz atlı kadındı. Başkent Yesi’de toplanacak büyük kurultay için devasa bir çadır kurulmuştu. Çadırın önünde imparatorluk bayrağı göndere çekilmişti. Beyaz atlı kadın bayrağın altına geldi. Timuçin Han, iki başdanışmanı ve iç güvenlikten sorumlu üç komutanıyla onu karşıladı. Kendisine, doğuda Issık gölü, kuzeyde Balkaş gölü, batıda Aral gölü, güneyde Semerkant ve nihayet Yesi varış noktaları olmak üzere gezi planı verdi. Bu plana göre Beyaz Atlı kadın 3200 km. yol katedip başkent YESİ’ye dönecekti. Obalara Tanrı misafiri olacak, kentlere gelince hanlarda konaklayacaktı.

Beyaz atlı kadın üç ay sonra sağ salim Yesi’ye döndü. Değil tacize filan uğramak hep saygı görmüştü. Aslında son 3 – 5 yıldır koca ülkede, hırsızlık – uğursuzluk, katillik – eşkıyalık, şiddet – eziyet – işkence gibi olumsuz olaylar neredeyse sıfırlanmıştı. Çünkü Timuçin Bahadır Han, 5 yıl önce, büyük kurultay onaylı iç güvenlik yasalarını yürürlüğe koymuştu ve ödünsüz uygulanıyordu. Bu yasalar tarihte Cengiz Han Yasaları dile anılmaktadır. İşte bu başarı, başta ülkemiz ve tüm dünya için bir ibret-i alemdir.

Ve 6 EYLÜL 1206’da, büyük KURULTAY toplandı. Gündemin ilk maddesi oybirliğiyle onaylandı. Buna göre Timuçin Han’a CENGİZ HAN ünvanı verildi. Anlamı şu idi: “yenilmez komutan” ve “en büyük hakan” …