“Geri dönsem taşa tutar el beni” Hasan Kaplanî.

Arkadaşım Hasan Kayalı’yı Hasan oğlan’a okumaya gönderirken babası rahmetli Ali Amca, “Oğlum, derslerine dikkat et. Bazıları okullarından kaçıyorlar. Sen onlara uyma. Ata binmek bir ayıp, attan inmek iki ayıp. Okulu yarı bırakıp da eli bize güldürme. Şapkamızı öne eğdirme. Göreyim seni” diyerek yolcu etmişti.

Benim dönemimdi Hasan. O, Hasan oğlan’ı ben Bolu Erkek İlk öğretmen Okulu’nu bitirdik aynı yıl. O Kayseri, ben Konya il emrinde görevlendirildik.

Yunak İlçesi’nin Kara bıyık köyü ilk Okulu’na atanmıştım. Beraberimde getirdiğim bir kat yatağı lojmana attım. Yanımda yiyecekle, giyecekle ilgili hiçbir şey yok, günlük kıyafetimden başka. Köyden İlçem Yunak’a beş saatte ancak gidilebiliniyor. O da taşıt bulabilirsen.

Yanımdaki lise mezunu asker öğretmen, ikinci yılını çalışıyor. Köyü ve köylüyü tanıdığı için öğleleri bir öğrenci gönderip tepsilerle yemek getirtiyor. Akşam, bir tanıdığına gidiyoruz yemeğe.

Bu hal ne zamana kadar sürecek? Önümüz kış. Köy Enstitüsü değişimi öğretmen okulundan mezun olanların elleri işe yatkındır. Onlar, başlarını kurtarabilir. Ben öğrenimim boyunca elimi sıcaktan soğuğa vurmamışım. Kışı bu köyde çıkarabilmeyi gözüm hiç kesmiyor.

Dişimi sıkıp çalışsam, çalışamayacağım. İstifa edip köye dönsem tam Kaplani’nin dizesindeki gibi: “Geri dönsem taşa tutacak el beni”

“Biz de adam sanıyorduk. Okudu, öğretmen oldu, eli para gördü. Kendini kurtardı diye seviniyorduk. Meğer adam değilmiş.” Daha neler, neler.

***

Ben böyle bunalımlardayken bir adam geldi yanıma. “Konya’dan geliyorum Bir arkadaşının selamı var. Eğitim Enstitüsü’nü kazandım. Belki Rasim de kazanmıştır. Hemen gelsin. Telefonla öğrenelim. O da kazandıysa yarın sözlü sınavları var Ankara’da. Yetişiriz. Dedi.”

Kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş. Sevgili Selami Yemenici, çağrısıyla Hızır gibi yetişmişti. Derhal Konya’ya uçtum. Telefondan yazılıyı kazandığımı öğrendik. Akşam otobüsünden Ankara biletini aldık.

Eğer Gazi Eğitim Enstitüsü’nü kazanamasaydım, acı tatlı yine Kara bıyık Köyü’ne döner, bir hal çaresi bulurdum ama sonraki mutlu hayatımı yaşayamazdım. Ne olursa olsun, “Ata binmek bir ayıp…” dedirtmezdim kendime. Ya da “Kendi köyüme geri dönüp de taşlanmama” sebebiyet vermezdim herhalde…

Türkünün bir dizesi, beni alıp nerelere götürdü. “Daraltıyor ama bunaltmıyor derler.” Darda kalanların Kamber kılavuzu, Hızır yoldaşı olsun…