Bundan önceki hükümet zamanında çıkarılmıştı. Ekmekler artık poşetle satılacaktı. Sevindik. Ne var ki Türk gibi başlayıp İngiliz gibi bitiremiyoruz, çoğu işimizi. Poşette de öyle oldu. Fırından yeni çıkmış sıcacık ekmeği poşete koyup ağzını da bağlıyor, sıkıca. Eve geliyorsunuz ki ekmek kadar hamur, yer yer de poşete yapışmış.

Soruyorum. “Poşete koymadan önce neden kâğıda sarmıyorsunuz ekmeği?” “Valla hocam aslında sizin dediğiniz doğru ama bi de kâğıt parası mı verelim diyoruz. Hem kimse üstünde durmuyor ki, ne sivil, ne resmî...

Birisi değil ki, aslında çoğu öyle. Ama biri var ki biri. Anadan doğma titiz, anadan doğma hijyen uygulayıcısı sanki. Ne ekmeğe dokunuyorlar çıplak elle, ne de paraya. Ayrıca erinme, yorulma, şikâyet, sızlanma sözcükleri, yazmıyor bunların kitabında...

Niksar kavşağından üniversiteye doğru giderken sol tarafınızda Turhal Pide’sini geçince Mevlana Trabzon ekmeği büfesini görürsünüz. Büfede karı -kocadan biri, ya Emin Efendi ya da Kadriye Hanım vardır. Hizmette birbirlerini aratmazlar. “Müşteri velinimettir” sözünün ete kemiğe bürünmüş sembol görüntüsünü bu büfede her zaman görürsünüz.

Çiftten hangisi varsa sizi bir amiri gelmiş gibi saygı ile karşılar. Hemen iki eline birer naylon eldiven giyerler. Seçtiği ekmeği önce özenle, poşete hiçbir yeri temas etmeyecek şekilde kâğıda sarar, duvardan çektikleri el değmemiş poşete koyup ağzını bağladıktan sonra sağ ellerindeki eldiveni değiştirirler. Para alışverişini gerçekleştirmek için.

Burada yıllarca aklıma takılan bir özelliği yazmadan edemeyeceğim. Şöyle ki. Türkiye’nin neresine gitseniz Trabzon ekmeği reklamlarına rastlarsınız. Ekmek, buğday unundan üretildiğine göre Trabzon’da bu kadar buğday tarımı yapılacak arazi mi var ki? Konya ekmeği, Çorum ekmeği desen itiraz etmem. Ama Trabzon uşağı çalışkan ki buğday ambarı olan illeri sollayıp bileklerinin hakkıyla ekmek işini başarmışlar. Nohudunu başka yerlerden tedarik edip Çorum’u leblebiyle ünlendiren Çorum’un göbelleri (Uşakları) gibi…

Sözün özü: önce başka büfeler bu büfeyi örnek alır mı acaba ya da belediye yetkilileri diğer büfeleri de adı geçenler gibi çalışmaya zorlayabilirler mi ki?

Ne yaparsak yapalım: “Elinden gelene yar helal olsun.” Dedirtmeye çalışalım diyorum…