Sevgili dostum,

Son zamanlarda “özü ve sözü bir olmayan” insanlar o kadar çoğaldı ki, insanların dediklerinden çok davranışlarına bakardım ama son zamanlarda buna daha çok dikkat etmeye başladım da kendimi eskiye nazaran daha çok iyi hissetmeye başladım.

          Sevgili dostum,

          Son zamanlarda sözünü süsleyerek konuşmaya çalışan ve kendini usta hatip gören insanların sayısı arttı mı yoksa bana mı öyle geliyor bilemedim.

          Sevgili dostum,

          Aslında İnsanlara güzel konuşsan da, etkili konuşsan da insanlar senin konuşmanı sosyal konumuna göre değerlendiriyorlar ve mevki makam ya da toplumun normlarına uygun olup olmamana göre değerlendiriyorlar. O yüzden çok insan ile aramıza mesafe, sınır koyarak iletişimde olmamız bize artı değer katıyor ve psikolojik olarak hara olmamızı sağlıyor. 

          Sevgili dostum,

          Olumsuz insanların olumsuz davranış ve sözlerinden korunmak için bir yere gittiğim zaman beni masaya davet edenler arasında yabancı varsa, ya da olumsuz tutumu ile tanınan insan varsa oturmamaya gayret ediyorum. Oturmaya mecbursam da olumsuz konuşma ve tutumlar başlayınca kalkıyorum. Olumsuz konuşan veya davranan varsa yanında sevdiğimiz insanların yanına çok mecbur kalmadıkça oturmamaya bakıyorum. Ya da sevdiğim bir insan ile oturduğum zaman, ayarsız insanlar gelirse mazeretimi belirterek kalkıyorum. Ya da gelip sohbete balıklama atlayarak bize söz hakkı vermeyenlerden uzak kalmaya bakıyorum. Bu tutum da psikolojik olarak daha rahat olmamı sağlıyor.

             Sevgili dostum,

              “hal ilmi” yani “davranış bilimi” artık Üniversitelerde daha yaygın olarak okutuluyor ve bu ilmi anlatmak için bölümler açılıyor. Demek ki, bu konu önemli. Gazetelerde psikologlar daha çok onuyor. Kitap yazan psikologlar daha çok satılıyor. Tv lerde daha çok reyting alıyor.

              Sevgili dostum,

               Bu konuda gazeteler dosyalar yayınlıyorlar ve dikkatle psikologların beyanatlarını okuyorum ve ciddiyetle anlamaya bakıyorum. Özetle toplum olarak bencilliğimizin artması ve etkili bir ünvanla meslek sahibi olan gençlerin çoğunun halkı küçümsemesi, maddi imkanı olanların servet elde ederek bunlara sahip olmayanları üstü kapalı aşağılamasının öfkeyi tetiklediğini belirtiyorlar. Özgüven sahibi olmayan bireylerin mesela engelli kadın, sosyal olarak gelişmemiş insanların özgüven sahibi olduğunu görünce öfkelenmesi ve rahatsız olması bunun göstergesi olarak  belirtiliyor.

             Sevgili dostum,

             “özgelişim” çabası içinde olmayan gençlerin, veya insanların bu çaba içinde olan bireyleri küçümsemesi aslında onların baskın olan” aşağılık kompleksini”  davranışları ile belirtmesi oluyor ama bu davranışı sergileyenler tabii bunun farkına varamıyorlar.

               Sevgili dostum,

               İnsanlarla tanışmayı ve iletişim içinde olmayı çok seven insan olarak insanların hem konuşmayı sevdiğini hem de güven meselesi olarak iletişimi devam ettirme konusunda gevşek davrandıklarının farkına varıyorum. Mesela şehirlerarası otobüs yolculuklarında yanımda oturanlar ile “Hangi okul okudukları” veya  “ nereli oldukları” konusundan bahis açarak muhabbeti ilerletmeye bakıyorum. Özellikle gençler hem muhabbeti seviyor hem de muhabbeti ilerletmek konusunda ciddi güven ve kendini ifade etme sorunu yaşıyorlar. Bence gençlerde işsizliğin en büyük sorunlarından birisi de gençlerin kendini ifade edememesi ve iletişim fakirliği.

            Sevgili dostum,    

            Üniversitelerde yaygın olarak “değerler eğitimi” diye ders var. Bazen beni de konuk olarak davet eden olduğu gibi davet etmek isteyip de imkan bulamayan da çok. Bu derslerde iletişim kurarak iletişimi ilerlettiğimiz gençlerde var ve faydasını anlatıyorlar. Bu dersi veren hocalarla tanıştığım zaman değerler eğitimi dersine gençlere örnek olacak farklı değerler, derslerine konuk etmelerini öneriyorum. Uygulayanlar faydasını anlatıyorlar sonradan.

             Sevgili dostum,

              Önce davranışlarımızla biz az ve öz konuşacağız ve gereksiz şakalar ve esprilerle inanlar anlamıyorsa veya rahatsız oluyorsa şaka yapmayacağız, ve çok gerekmedikçe konuşmayacağız ki bilmediklerimizi öğrenmeye zamanımız olsun ve daha çok öğrenelim. Arada da durarak kendimizi “özeleştiri “ acımasızca yargılayan  “özyargı” ile hatalarımıza bakacağız ki yanlışlarımızı ya biz ya da en seven dostumuz görür. Senin benim yanlışlarımı görerek düzeltmemi sağladığın gibi. Benim de senin yanlışlarını  anlatmam gibi..

                 Sevgili dostum,

                 Gençlerimiz başta olmak üzere insanlarımız ”özgüven” ini geliştirmek için çaba harcamalı.”özgelişim” e önem vermeli ve bundan bahseden ve bu konuda kendilerine yardım edecek insanlardan faydalanmak için daha çok iletişimde olmanın yollarını aramalı. Ama gençlerimiz genelde hemen  “özgelişim” içinde olmak istediklerinden kısa vadede istediklerini elde edemeyince uzak kalıyorlar kendilerine faydalı olan insanlardan. Kendini geliştiren insanlara akla hayale gelmeyecek suçlamalarda dahi bulunabiliyorlar. Kendi hatasını dahi kendini geliştirmek isteyen yüklemeye çalışırken boş espriler ve konuşmalar yapan insanlarla muhabbetteler. Bunlara şahit olunca çok istekli olmayanla iletişimde olmuyorum artık. “Merhaba” diyerek geçiyorum. İnsanları öğrenmek maksadı ile “ilmi hal” olarak uzaktan rahatsız etmeden gözlemlemek daha öğretici oluyor insana. Yani başkası ile boş muhabbet yerine kendinle beyninle düşünerek muhabbet içinde olmak hem verimli hem öğretici oluyor. Bu tutumumu artırarak devam ettirmemin bana faydası olacağına inanıyorum.

                Sevgili dostum,

                Birde 10 dakikadan fazla sürecek seyahatlerde yanıma kitap alarak okumaya bakıyorum ve bu da öğretici oluyor ve  “özgelişim” e katkı sağlıyor. Otobüste bakıyorum kimse okumuyor ne yazık ki. Gayretle “telefon okuyorlar” Akıllı telefon akıllandırıyor mu öğretiyor mu bende akıllı telefon olmadığından bilemedim!

                Sevgili dostum,

                Hayat ve mektuplar büyük denizlere, insanlarda ömürlerinin sonuna hızla akıp gidiyorlar. Bir gün nehir bitecek denize karışacak insan bedeni de toprağa. Denize karışan su artık nehir suyu olmaktan çıkıp deniz suyu olacak insan da topraktan gelip toprağa gidecek ama başka bir halde devam edecek. O’nu da her insan ancak ömrünün sonunda görecek.