Milli forma çok şerefli, çok gururlu, çok değerli bir formadır. Onu taşıyanlar 85 milyonu temsil ederler.

O formanın haysiyeti, şerefi kadar onu taşıyanların kişiliği ve saygınlığı da önemlidir. Milli forma genelde spdallarında gündeme gelen bir formadır.

Bu formayı çoğunlukla güreşçilerimiz, futbolcularımız, voleybolcularımız, basketbolcularımız ve atletlerimiz giyerler.

Bu formayı giyenlerden dünya ölçeğinde başarılar kazanıp, dünyasal yarışmalarda şampiyonluklar kazanıp, bayrağımızı göndere çektirip, milli marşımızı söyletenler de vardır. Hem de çoktur.

Bu bizde genelde güreşte olur. Avrupa, Dünya ve Olimpiyat şampiyonalarında birincilik kürsüsüne çıkan çok güreşçimiz vardır. Onlar aldıkları madalyaları bugüne kadar haysiyet ve şerefle taşımışlardır.

Son zamanlarda bir Hamza Yerlikaya olayı yaşıyoruz. Sahte diploma ile birçok dümenler çevirmiş. O yetmemiş milletvekili yapılmış, o da yetmemiş devletin birçok kurumundan maaşlar alarak gündeme gelmiş.

Kazandığı dünya şampiyonluklarına hiç itirazım olmaz. Alın teri, bilek gücü ile kazanmıştır. Keşke öyle kalsaydı. Milletin gönlüne kurduğu tahtı, çıkar uğruna yok etmeseydi.

Son 60-70 yılın dünya şampiyonu güreşçilerini tanırım. Hamit Kaplan, Yaşar Doğu, Mustafa Dağıstanlı, Mahmut Atalay, Hüseyin Akbaş, Ahmet Ayık ve daha niceleri. Onlar da geçim sıkıntısı çektiler. Aralarında ticari hayata atılanlar oldu.

Dünyanın en teknik güreşçisi seçilen Mustafa Dağıstanlı otobüs işletmeciliği yaptı. Mahmut Atalay "Aspava" kebap restoranı işletmeciliği yaptı. Atan kardeşler de otobüs işletmeciliği yaptı.

7 kere dünya şampiyonu olan Hüseyin Akbaş taka bir kamyonla geçimini sağlamaya çalıştı.

Ama hiçbiri aldıkları madalyaya toz konduracak davranışlarda bulunmadılar.

Hamza Yerlikaya Kurtdereli Mehmet Pehlivan'dan, Koca Yusuf'tan başlayarak bir araştırsın milli güreşçi nasıl olurmuş. Milli olmak ne demekmiş. Şampiyonlukların senin olsun ama milli rozetini geri ver Hamza Yerlikaya!

En çok milli olanlardan biri de futbolculardır. 1950'den sonrasını bilirim.

Gündüz Kılıç'lar, Baba Hakkı'lar, Metin Oktay'lar, Lefter'ler, Can Bartu'lar, Turgay Şeren'ler, Şenol Güneş'ler, Basri Dirimlili'ler, Şeref Has'lar, Cemil Turan'lar ve daha onlarcası... Hepsi birer şeref boncuğu idiler.

Rıdvan Dilmen'i çok severdim. Şimdi hiç sevmiyorum. Arda Turan'ı severdim, şimdi yüzüne bakmam. Emre Belözoğlu'nu hiç sevemedim. O Hakan Şükür ekolünün kalıntısıdır.

1948'de plastik kemerler yeni çıkmıştı. Arkadaşlar kemer almışlar, tokasında da futbol kulüplerinin isimleri vardı Galatasaray, Beşiktaş gibi... Ben de babamdan 25 krş aldım, Reşadiye'de bakkal Bayburt'lu Osman'dan bir kemer aldım. O da sarı lacivert renkliydi ve tokasında da Fenerbahçe yazıyordu. Ben işte o tarihten sonra Fenerbahçeli olmuştum.

Ne yazık ki Emre Belözoğlu Fenerbahçe'ye gelip kaptan olunca Fenerbahçeliliğim bitti.

Bu işi neresinden tutacağız? Profesörün profesörlüğü sahte. Üniversiteye girecek öğrencilerin soruları çalınıyor. Memurluk sınavında çeşitli dolaplar dönüyor. Milli Piyango ikramiyesi şaibeli. Pehlivanın her şeyi sahte.

Hani millilik ve yerlilik diyoruz ya biz bunlara yerli ve milli talancılar diyelim daha uygun olur...