Osman’ın Sadık Kaya, sınıf arkadaşım. O, 115, ben 116 numarayla berber bitirdik ilkokulu. Yalnız onun diplomasında pekiyi, benimkinde iyi yazılı. Nöbeti de beraber tutuyorduk. Ağabeyler sınıfları süpürürken biz Arık Pınarı’ndan su taşıyorduk okula.

Kekeç’in Osman ile mahalle arkadaşıydık. Babam arpalıkta çift sürerken Osman ile tarlaya yakın yol kenarında oynuyormuşuz. Babam ne kadar bağırdıysa bize duyuramamış. O zaman karar vermiş, kararını da cümle âleme duyurmuş. “Bu çocuklar iyi anlaşıyorlar. Büyüdüklerinde bunları müsahip etmeli.

Kekeç’in Abidin Karanfil, Osman’ın küçük kardeşi ve kardeşim Adil’in yaşıtıydı.

Sadık Kaya köye gelmiş birkaç günlüğüne nerden geldiyse.

-Haber versen ben de gelmez miydim, dedim telefonda. Hem kim kaldı ki köyde, oturup konuşacak, sohbet edecek?

-Bektaş Altunay’ın köyde olduğunu duydum. Onunla buluşur, hasret gideririz. Bektaş da 99 numarayla sınıf arkadaşımızdı. Onun diplomasında da pekiyi yazılıydı.

Nasıl olduysa köyde buluştuk. Bizim evde yemek yiyeceğiz. Gelinim Filiz, sabırsızlanıyor:

-Baba, biraz acele edin de, arkadaşlarla sözleştik buluşacağız. Bu arada Abidin karanfil, kucağında bir çocukla geliyor. Çocuk yaramaz mı yaramaz.

-Çabuk olun diyor Abidin, Erbakan’ı karşılamaya gideceğiz.

Derlenip toplandık, otomobillere bindik. Büyük bir binanın resepsiyonundayım. Koltuk kanepelerinde birer yastık, birer pike. Bunlarda yatanlar, hiçbir şeyi toplamadan kalkıp gitmişler.

Bir odaya adımımı atar atmaz, tok sesli tanımadığım biri:

-Buyur Rasim Bey, seni öğrenci işleriyle görevlendirdik. Öğrencilerin kayıt kabulüyle ilgilenip, sonucunu Hasan Bey’e ileteceksin.

-Yardımcım var mı?

-Yok, canım böyle basit işlere de yardımcı verirsek…

-Hasan Bey, nerede

-Zile’de. Belli ki bu bina, bir üniversiteye ait ve ben de buraya kayıt olmaya gelmişim.

-Böyle bir görev alırsam, dört yıllık üniversiteyi on dört yılda bitiremem deyip izin istedim.

Uyandım ki yataktayım kan ter içinde. Hayırdır inşallah…