Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Biyosistem Mühendisliği Bölümü öğrenci Kulübü “Tarım ve Mühendislik Kulübü” daveti ile “Her İnsan Bir Değerdir” konulu bir konuşma yapmıştım. Öğrencilerden güzel soru soranlara kalem ve defter ile en güzel soru soran bir kaç kişiye de kitaplar armağan etmiştim.
O soruları soran gençlerin sorularını burada da cevaplayalım da ,”söz uçar yazı kalır” misali tarihe not düşelim dedim.
SORU- İnsanın en büyük engeli sizce nedir? (Burcu Aksüt)
CEVAP- İnsanın bence en büyük engeli çok insanın da engeli. ”Anlama engelli” ısrarla anlamak istemeyen, duymak , görmek istemeyen insanları “anlama engelli” olarak algılıyorum. “Sen de Kafadan Engellisin” adlı kitabımızda bunu anlatıyor uzun uzun zaten. Bu kitabı okuyanlarda “engellilere karşı önyargımızı yıktınız” diyerek teşekkür ettiler. Bu kitabı okumak isteyenler için Üniversitenin merkez kütüphanesinde bir çok miktarda var.
İnsanları anlamaya çalıştığımız ve onlara yardımcı olduğumuz zaman anlama engelimizin de azaldığını göreceğiz. Zaten bu kitabı okuyanlarda anladıkları zaman daha faydalı olmaya çalıştıklarını da söylediler. Umarım bu kitabı daha çok kişi okuyarak faydalanır.
SORU- İmkansızlık insanı mucit yaparmış. Bu bir konu veya işe hizmet etmek amacıyla kullanılmış iken, siz bu olumsuzluklar ve engeller arasından okumaya ve kitaplara olan sevginizle bu adanmışlığa yön veren ışık kaynağı ne oldu? (Selçuk Karaalioğlu)
CEVAP- “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır” hadisi her zaman bana ışık olmuştur. Engelimize sığınarak bir köşede oturmak veya masamızda oturarak dedikodu yapmak yerine insanlara faydalı olmak onlara ışık olmak adına bu tür konuşma davetlerine severek giderek gençlere “o engelli olarak yapmış biz neden yapmayalım” diye düşünmelerine yardımcı olmak insanlara yardım etmekse demek ki bu bize fayda sağlayan bir şey. Ama “boş konuştu, kafamızı ağrıttı” veya “boş adam” diyende çok oluyordur. Bunu hissediyorum. Demek ki hayatta başarımızı insanlara bakış açımız ve çabalara önyargılı yaklaşımlarımız ya da anlayarak yaklaşımlarımız yön veriyor. Bu konuşmalardan sonra gelerek bizimle dostluk kuran da var sadece “nezakat olsun veya mecburiyetten” dinleyende demek ki hayatta başarımızı da yaşadıklarımız olaylara anlam vermemiz ve harekete geçmemiz ile geçmememiz belirliyor. Biz harekete geçenler ve faydalananlar ile yolumuza devam ederken başkalarına umut olmanın sevincini de yaşamanın mutluluğunu yaşıyoruz. İnsanlara faydalı olmak güzel duygu. Güzel sözler bile insana fayda sağlıyorsa konuşmalıyız dinleyen olduğu müddetçe.
SORU- Hayatınızda kırılma noktanız lise 1 de kalmanız mı ? Yoksa başka kırılma noktanız var mı? Bu azminizin kaynağı nedir? (Sülayman Taha Tan)
CEVAP- Kırılma noktamız biraz lise 1 de iki sene kalmak ama asıl olan bu iki senenin sonunda “oku “ emrini keşfederek azimle okumaya kendimizi vermemiz ve 45 yıla yakın zaman yoğun olarak kitap okumamız. Bu da bir akademik kariyer yapmış kadar insana bilgi birikimi sağlıyor. Çok okumaktan ziyade anlayarak okumak lazım. Okumayı seviyorsak biz mesele yok. En yakınlarımızdan başlamak üzere “okuduğunu uygulamıyorsun” diye eleştirenden, “boşa okuyorsun” diyene kadar en yakınlarımız bizi eleştireceklerdir. Niye? Çünkü devamlı ve verimli okumanın tadını almamışlardır. Bunun için çaba harcamamışlardır. O yüzden bizi anlamaya da çaba harcamazlar. Onlara göre suçlamak en kestirme ve emek verilmeden yapılan şey ve eleştirmek de okumayı sevmeyen insanın işi zaten.
Eskiden savaşlarda en başta kütüphaneler talan edilirdi. Şimdi ev taşımalarında “kitapları çöpe atalım” önerileri var. Çöpe atmak yerine bir okula bağışlasak belki de o kitaptan onlarca insan faydalanacak. Okumayan insan bunu düşünemiyor uzun vadede işte. Ben okuduğum zaman çocukluk zamanımı düşünerek empati yaptığımdan iki üç senede bir kitaplığımda fazla olan kitapları, ya da taşınmalarda okullara bağışlıyorum ve seneler sonra bile “okul kitaplığımızdaki sizin bağışladığını kitaplardan veya konferansınızda hediye ettiğiniz kitapları okuyarak geliştik sağ olasınız” diyen gençlere sıklıkla rastlamak gerçekten de okumanın önemini anlatıyor. “Oku” emrini milletçe anlamadığımızı düşünüyorum. Bu emri anlasak ve milletçe topluca uygulasak şu andan daha anlayışlı, insanlara daha faydalı bir toplum olurduk ve daha şükreden...
SORU- İzlediğimiz videoda en iyi yazılarınızı sessiz ortamda yazdığınızı ifade ettiniz. Bunu sizin açınızdan açıklayabilir misiniz? (Muhammed Taşova)
CEVAP- Odada yazı yazarken önümden bir insan geçerse, veya yazı yazarken yanıma gelip de “ ne yazıyorsun” diye karışırsa o zaman “sessizlik” bozulmuş oluyor. Halbuki kimsenin olmadığı ortamda, kendimizi yazıya vererek yazmak daha verimli ve keyif verici oluyor. Sessiz ortamda ders çalışanlarda verimli olur. Gençlerde genelde sessiz ortamları olan kütüphaneleri tercih ediyorlar çalışmak için. Sanırım sizlerinde çoğu sessiz ortamlarda ders çalışmayı veya kitap okumayı seviyordur.
SORU- Sosyal statüsü yüksek bir insan yetiştirmek için ilkokul ve ortaokul çocuklarına nasıl bir eğitim verilmelidir? (Enes Karakoç-Sivas)
Cevap- Kendi çevremden biliyorum. Kitap okunan evde ve kitaplığı olan evlerde çocuklar daha mutlu oluyor ve kitaplığı olan veya kitap okumayı seven bir insanın yaşadığı evlerde kitapları, kalemleri ve defterleri görerek, onlara kitap ve defter hediye eden insanlar ile her zaman bir arada olduklarında çocuklar kitap okumayı ve defter, kitabı daha çok seviyorlar. Haliyle bazı cahil aile fertleri bu konuyu kıskançlık vesilesi yaparak çocukları olumsuz etki altında bırakıyorlar. Bu yüzden okulda ve evde kitap okumayı seven, gelişen insanlara saygılı olarak onlar okula, eve davet ederek çocuklara örnek göstermek, okumayı seven çocuklara kitaplar temin etmek, onları kütüphanelere götürerek kitap okumayı sevdirmek gelişmelerine vesile olur. Ama çok aile bunun tam tersi yapıyor ve okuyana yazana saygı göstermiyor sonra da “çocuklarımız kitap okumuyor” diyerek şikayet ediyorlar.
SORU- Yazmayı sevdiğiniz kadar, konuşmayı da, insanlara bir şeyler aktarmayı da sevdiğinizi fark ettim. Bu enerjinizi neye borçlusunuz (Gülbahar Tire)
CEVAP- Evde oturan kadınlara nazaran, sosyal olan insanlara yardım kampanyalarına katılan kadınların daha mutlu ve verimli olduğunu okumuştum. Hakikaten de insanlara faydalı olmak isteği sizin dediğiniz gibi insana enerji veren, insanların mutlu olmasını sağlayan “başkalarına faydalı olma duygusu”nun insanları mutlu ettiğini kendi hayatımda da gözlemledim. Ne kadar çok davet olur ve insanlar bizi dinlerse o kadar mutlu oluyoruz. Sadece malın zekatı olmaz, güzel sözün ve kitapların, sevginin bile bence zekatı vardır ve sahip olduğumuz sevgiyi bile paylaşsak bu bize mutluluk verir. O yüzden insanları üzmek alay etmek yerine istekli hevesli olanlara faydalanacağı kitaplar hediye etmek, motive edici konuşmalar yapmak her zaman mutluluk veriyor. Tabii ki bizim çabamızı kabullenemeyerek rahatsız olanlardan da uzak kalmak bizi dinç tutar. İstemeyen de faydalı olamayız ki , biz ne kadar istersek isteyelim karşımızdaki de almaya istekli olmalı. Siz dinleyerek bu güzel soruları sorduğunuz için teşekkür ederim.