E. Vergi Dairesi Müdürü Ömer Yılmaz yazdı: “Hadi oradan, haydi oradan! Dünya beşten büyüktür.”

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, oluşturduğu kamuoyuyla Nobel Barış Ödülü’nün adeta ısmarlama şekilde kendisine verilmesini istedi. Bunu her platformda açıkça ifade etmekten de geri durmadı. Medya üzerinden yaptıkları algılamayla da Nobel Barış Ödülü’nü alacak gibi görünse bu olmadı ve kendisine verilmedi. 2025 yılı için komisyon, Nobel Barış Ödülü’ne Venezuelalı muhalefet lideri Maria Corina Machado’yu layık gördü.

Ancak Başkan Donald Trump, yaptığı açıklamada “Ödül sahibinin ile telefonla görüştüğünü, kendisine ‘Ödülü aslında siz hak ettiniz.’ dediğini, kendisinin de ‘Ödülü o zaman bana ver.’ demedim ama belki de verebilirdi.” diyerek niyetini bir kez daha belli etmiş oldu.

Acaba gerçekten bu Barış Ödülü’nü bu zatın şahsiyeti ve sıfatı üzerinden bu devlet hak ediyor mu? Hak edip etmediğini bu zatın önüne şapkayı koyup düşünmesi gerekir. Dünyada olan olaylara şöyle tarafsız bir gözle bakıldığında, objektif bir değerlendirme sonucu her akıl sahibinin bir değerlendirmesi muhakkak ki olur. O zaman gelin, hep birlikte durum değerlendirmesini yapalım.

Çok uzağa gitmeye gerek yoktur; çevremizde olup bitenler irdelendiğinde bu görüşün net olarak ortaya çıktığını göreceğiz.

Öncelikle Suriye’yi ele alacak olursak; Suriye üzerinde oynanan oyunlar, Suriye’nin bölünüp parçalanmasına vesile olan ve Suriye üzerinde adeta bir dünya savaşını yürüten Amerika Birleşik Devletleri değil miydi?

Yine kaosu ve DEAŞ’ı yaratıp, sonra da bunu ortadan kaldırmak için elinden geleni yapıyor gibi gösteren; oradaki Kürt azınlıkları ve diğer azınlıkları kullanarak silahlandıran, Suriye iç savaşını körükleyen Amerika Birleşik Devletleri değil miydi?

İsrail’in her türlü ihtiyaçlarını gideren, en yüksek teknolojiyle donatıp Gazze’de Filistin halkının üzerine iki yıldır bombalar yağdıran, 75 bine yakın insanı katleden ve daha sonra da barış havarisi kesilen Amerika Birleşik Devletleri değil miydi?

Yine rahmetli Necmettin Erbakan tarafından “Büyük Şeytan” diye adlandırılan ve tam yerinde bir terim olan Amerika; Arap âlemini sömürüp bomba yağdıran değil miydi?

İsrail’in yetersiz kaldığı noktada İran’a, dünyanın en gelişmiş uçaklarıyla bomba yağdırıp Tahran Havaalanı’nı cehenneme çeviren Amerika Birleşik Devletleri değil miydi?

Gazze’deki Müslüman kardeşlerimizin düştüğü duruma sessiz ve kayıtsız kalmayıp Yemen’i bombalarla yok etmesi için elinden gelen gayreti gösteren Amerika Birleşik Devletleri değil miydi?

Yine Ukrayna ve Rusya savaşının asıl körükleyeni, Ukrayna’yı Rusya’ya karşı kışkırtıp orada binlerce, milyonlarca insanın ölümüne neden olan Amerika Birleşik Devletleri değil miydi?

Güney Amerika üzerinde hegemonya kurmasını sürdürmek için çeşitli bahaneler üreterek, uyuşturucu kartelleri bahanesiyle Venezuela’yı tehdit edip abluka altına alan Amerika Birleşik Devletleri değil miydi?

Bu Amerika Birleşik Devletleri, Kanada’yı kendisinin 52. eyaleti olarak gören ve baskı uygulayan değil miydi?

Kısaca, dünyanın neresinde, hangi noktasında bir olay varsa, cinayet varsa, haksızlık varsa, yoksulluk varsa Amerika’nın parmağı bulunmuyor mu?

Bu karamsar tabloda, vahşi kapitalizmin öncüsü ve koruyucusu olan Amerika, hangi yüzle Nobel Barış Ödülü’ne aday olarak kendini görüyor? Bu konuda dünya milletlerini, dünya devletlerini yok sayıyor. Yine bu Amerika Birleşik Devletleri, Birleşmiş Milletleri hegemonya altında tutup mevcut olan devletlerin oylarını veto ederek “dediğim dedik” uygulamıyor mu?

Bütün bunlara rağmen bir de Nobel Barış Ödülü’nü bütün yüzsüzlüğüyle istiyor. Buna kısaca şöyle demek gerekir:

Hadi oradan, haydi oradan!

Dünya beşten büyüktür.